hesabın var mı? giriş yap

  • online satranc ortaminda brezilya'dan bir ablamizla muhabbet sirasinda gum diye patlayan bir soru beni benden aldi.
    "turkler e$$ek zikiyormus dogru mu?" seklindeki soruyu buyuk bir tepkiyle cevaplamis olsam da kendi kendime "oha yani butun dunya duymus anasini satayim" demekten kendimi alamadim (dedim desene kisaca suna hosaf!)...

  • sokakta kurban kesen insanlarla roportaj yapan ntv muhabirinin bir vatandaşımızla yaşadığı diyalog:
    -burada sağlık açısından elverişsiz koşullarda beklettiğiniz bu etleri yemeyi düşünüyor musunuz?
    -yok bacım, eşe dosta dağıtacağız.

  • ingilizcesi monte carlo phallacy olan bu terim bir seyin gecmiste beklendiginden daha az ortaya cikmasindan dolayi yakin bir gelecekte ortaya cikma olasiliginin cok yuksek oldugunu kabul eden formel olmayan yanlis turudur...

  • tamamen algıda gruplama alışkanlıklarını yeniden düzenleme üstünedir. bu tekniklerin yararına genel yaklaşım "hadi len" minvalinde bence, ya da ben hadi len diyordum itiraf edeyim. sözümü yedim mi, yedim; katiyetle hadi len değilmiş. olayın temel numarası şu; nasıl ki kelimeleri okurken tek tek tüm harflere takılmıyoruz ama bir bakışta sadece kelimeyi görüyoruz, çünkü bu yaşa kadarki algı alışkanlıklarımız o yönde. meselakelimeleraralıklıdeğilböylebitişikyazılsaydı, belki yedi ya da sekiz kelimeyi aynı anda tek öge olarak algılamayı öğrenecektik. hah, adamların dediği de bu, satırları hatta paragrafları tek ünite gibi algılamak. bu yüzde de ezber bozma üstüne egzersizler yapıyorsunuz her gün, mesela alt alta yazılan çok basamaklı sayılarda saniyelik bakışta kaç basamak olduğunu bulmaca. misal:

    38458459
    3985684375
    9845845
    348699o037384
    343
    56576878

    işte bunları 8- 10- 7 gibi sesli olarak basamak sayısını söyleyip altalta bir sayfa okutturuyor. şahane rastgele tuşa basıyorum, o ayrı. bir başka egzersizse, satırların sadece başına ve sonuna yakın, ve iki satır arasına denk gelen noktalara odaklanarak, olabildiğince hızlı ve görebildiğin kadarını okumak. bu aşamada amaç okuduğunuzu anlamanız değil, algıya dayalı gruplama alışkanlıklarınızı bozmak, değiştirmek.

    falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım inecek var deriz otobüs durur ineriz
    *-------------------------------------------------------------------------------------*
    bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
    *-------------------------------------------------------------------------------------*

    hırsızlar polisler açlar toklar uyusun herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
    *-------------------------------------------------------------------------------------*

    herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
    *-------------------------------------------------------------------------------------*

    beni bırak göğe bakalım
    *

    bir başka yöntem, metni iki kolon biçiminde düzenleyip, kolon başına düşen kelimeleri tek bir ünite olarak algılamaya yönlendirmek, yavaş yavaş bu kolonları birbirine yaklaştırırken bu algıyı oturtmaya yönelik:

    falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım*****************inecek var deriz otobüs durur ineriz
    ******bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya **************herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
    ********hırsızlar polisler açlar toklar uyusun**********herkes uyusun
    ************************bir seni uyutmam*******bir de ben uyumam
    *******************herkes yokken biz oluruz*****biz uyumayalım
    ************************nasıl olsa sarhoşuz ***nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
    *********************************beni bırak*göğe bakalım

    bunun yanında fiziksel egzersizler var, gözlerinizi en alta ve en üste bakarak 15 set oynatın, sonra kapatıp palming metodu denilen avuç içlerinizi kapalı gözlerinizin üstüne koyarak, elinizin sıcaklığıyla da rahatlatın. aynı hareketi görebildiğiniz en sağa ve en sola gözlerinizi çevirerek 15 set yapın ve palming metodunu uygulayın. ardından elinize bir kalem alıp, üstünde bir noktaya odaklanarak görebileceğiniz en yakınla 40 cm arasında 15 set yaklaştırıp uzaklaştırın, yine dinlendirin gözleri. bu egzersizleri ve benzerlerini bir ay tekrarladığınızda, önceden 150-250 aralığında olan biriyseniz (ortalama insan aralığı bu), dakikada 450 ila 750 kelime aralığına çıkabiliyorsunuz.

    sürekli okumanızı gerektirecek bir işiniz varsa, mesela akademik alandaysanız seve seve hızlı okuyorsunuz zaten, ama özellikle çok ayrıntılı okumak zorunda olmadığınız metinler için (mesela aynı konuda 4 makale okuyorsunuz, önemli olan denek sayısını hatırlamanız değil çalışmayı anlamanız gibi, vb.) bir saat içinde yüzlerce sayfayı okumanızı gibi müthiş kolaylıklar sağlıyor bu teknikleri uygulamak. egzersizler için bir kitap edinmeniz, işinizi daha kolaylaştırır.

  • deri koltukta hareket ettiğinde çıkan sesi çevrendekiler yanlış anladı düşüncesiyle tekrarlıyorsan sen eşittir ben demektir.

    7 sene sonra edit: osurdum zannetcekler diye korkan ne çok insan varmış lan, hala oylanıyor şok oluyorum.

  • 2 gündür inanılmaz bir şok içindeyim. hissettiklerimi kelimelere dökmem imkansız. ama olanları yazmam lazım. paylaşmam lazım.

    dün sabah şu entry'i girdim. (bkz: #29405594) yanan polat tower'ın fotoğrafı. tam bizim ofisin karşısında yanıyor film gibi izliyoruz. sabah 10 buçuk suları. ama nereden bilebilirdim ben bu yangını film gibi izlerken üst katımda daha büyük bir trajedinin yaşandığını.

    ofis çalışanıyım. video editörüyüm. hayatım bilgisayar başında video montajlamakla geçiyor. ofisteki üç çalışandan biriyim. diğerlerinden biri fotoğraf editörü öteki de sekreter arkadaş. bir de patronumuz var. ama benim gözümde patrondan çok daha öte, ağabeyim. patron-eleman ilişkisi değil ağabey-kardeş ilişkisi var aramızda. onca zamandır ne onun bana bir kez sesi yükselmiştir, ne benim ona en ufak saygısızlığım olmuştur. çok özeldir benim için.

    ofisimiz dubleks. alt kat çalışma alanı, üst kat patronun evi. içeriden merdivenle çıkılıyor ama patronun evini kapatan bir kapı var, zaten hiç çıkmayız yukarı işimiz olmaz. patronum 46 yaşında, eşinden boşanmış yalnız yaşıyor. kızı var sık sık ziyaret eder. akşam olunca evine çıkar kapısını kilitler, sabah olunca 11 sularında aşağı iner odasına kurulur. ben de sık sık ofiste sabahlarım. özellikle yaz dönemi işlerimiz çok yoğun olduğu için son iki aydır üç günüm ofiste bir günüm evde şeklinde geçiriyorum.

    16 temmuz pazartesi günü geldim işe. akşam patronla yedik içtik muhabbet ettik. akşam 10 gibi evine çıktı ben de odama geçip sabahladım çalışarak. 17 temmuz salı günü 10-10 buçuk sularında sekreter arkadaşın yangın feryatlarıyla kalktım yataktan. dehşetle manzarayı izliyoruz. ofisimizin en fazla 100 metre ilerisi. inanılmaz bir manzara. hemen paralel hattan yukarısını aradım abi gel yangın var diye. açmadı. fazla çaldırmadım zaten uyandırmayayım diye. eyvallah. geldim sözlüğe entry'i yazdım işte.
    (bkz: 17 temmuz 2012 polat tower yangını)
    (bkz: #29405594)

    saat 12 sularında üst kapıyı tıklattım. gene cevap gelmedi. bazı geceler çok geç yattığı için uyuyordur diye düşündüm. saat 1 olunca kıllanmaya başladım artık. dışarı gittiği zaman üst kapıyı kilitlemezdi ama yine de aşağı inip arabası otoparkta mı diye baktım, evet otoparktaydı. koştura koştura yukarı çıktım. kapıyı sert vurarak ismiyle seslendim, cevap gelmedi. yumrukladım, böğürdüm, cevap gelmedi. yapacak bir şey yoktu. gerildim ve sağlam bir tekmeyle kapıyı kırdım. çok dandik bir kapıydı zaten. kapı açılır açılmaz ileride yatağında yatan patronumu gördüm. ilerleyemedim. sürüyemedim ayaklarımı. eli şuursuzca yataktan sallanmış, ağzı ardına kadar açık, gözleri fal taşı gibi sabit ve baygın şekilde tavana sabitlenmişti. üstü örtülüydü. gözleri o şekil olmasa uyuyor sanabilirdiniz.

    birkaç saniyelik dumurdan sonra böğürerek yanına koştum. tepki yoktu. sarstım, çok sarstım. yanağını tutup sarsayım derken elimi birden geri çektim. o an anladım hiçbir umudun olmadığını. buz gibiydi. soğukluktan öte başka bir gariplik vardı. oyun hamuru kıvamındaydı teni. yapacak hiçbir şey yoktu. umutsuzca 112 yi aradım vakit kaybetmeden. geldiler 45 dakka uğraştılar eksik olmasınlar ama sadece formalite işte.

    kalp krizi. allah kahretsin kalp krizi işte. ne zaman gittiği konusunda fikrim yok ama 2 saat önce ölmüş dediler pek sanmasam da. debelenmeden, yattığı yerde göç etmiş buralardan.

    bugün ikindi namazıyla beraber defnettik canım abimi. omzumda taşıdım onu gururla. gözyaşlarına boğuldum üzerine toprak atarken. onun nasıl bir insan olduğunu burda anlatsam hadi lan dersiniz. insan sevdiğini abartır dersiniz. hakikaten dünya üzerinde görüp görebileceğiniz en iyilik ve güzellik dolu insanlardan biriydi.

    şimdi gözümü her kapadığımda canım abimin cansız suratını görüyorum. fotoğrafına bakıp bakıp hüzünleniyorum. biliyorum ki onun gibisi olmayacak hayatımda. ama olsun bende kalan her hatırasını ölene kadar yaşatıcam.

    2 yorucu ve berbat günde 2 saatlik uykuyla ancak bu kadar yazabildim. baya bir ayrıntıyı atladım hem de baya.

    herkesin patronu var ama benimki başkaydı be abi. ne zaman kendime gelebilirim bilmiyorum. aslında bunca şeyi yazmamın sebebi, acaba ilk yangın çıkışı onu uyandırmam için bir işaret miydi? neden bu kadar süre bekledim kapıyı kırmak için? ilk telefonu duymadığında biraz daha üsteleyip cevap alamasaydım kurtarırdık belki de. beynim kazan gibi sevgili sözlük uyumam lazım.

    güle güle canım abim.

    4 yıl sonra edit'i: bu entry'i okuyup, aradan geçen zamana rağmen baş sağlığı mesajları gönderenler var, hepsine tek tek teşekkür ediyorum.

  • kafamı çevirmeden etrafımdaki kızları kesme yeteneğimi, küçükken berberde kafa sabit halde köşedeki televizyonu izlemeye çalışarak kazandım.

  • öğrencidir. 5 kuruşun bile hesabını yapar, babasının parasını yediğinin farkındadır, alın terine saygısı vardır. yata yata kıç büyütenlerin de bunu anlayamayacağının farkındadır.

  • “yoksul bir adam tavuk yiyorsa, ikisinden biri hastadır.”

    çaresizlikle ilgili konuşurken bir arkadaşım söylemişti, musevi atasözüymüş. yoksulluğun çaresizlikle olan giriftliği her dinde aynı.

  • erkek yazardir. bu gözler 15 entryli 200+ takipçili kadın çaylaklar gördü. herşey bir profil fotoğrafına bakar.

  • temel, hac farizasını yerine getirmek üzere eşi fadime'yi de yanına katıp kabe'ye gitmiş.

    sıra şeytan taşlamaya gelince fadime kocaman taşları alıp iblise fırlatıyor. her seferinde daha büyük bir hınçla koca koca taşları alıyor, "kör gözüne şeytan" diyerek fırlattıkça fırlatıyor.

    elinde taş kalmayınca ayakabısına eğilip çıkarıyor.

    tam fırlatacakken temel yetişip kolundan tutuyor ve sinirli bir şekilde, "sen ne yapıyorsun?" diye soruyor.

    panikleyen fadime, "şeytan taşlıyorum ne yapacağım?" diyebiliyor ancak.

    aldığı cevaptan tatmin olmayan temel iyice hiddetleniyor: "ula manyak mısın kadın? sen bunun kim olduğunu biliyor musun?"

    fadime, "kim olacak şeytan iştee" deyince önce "ya sabır" çekiyor, sonra hafiften kulağına eğilip akıl vermeye başlıyor:

    "ula gözünü seveyim beni çıldırtma! taşladığın şeytan bir zamanlar allah'ın en sevgili meleğiymiş. yarın onların arası düzelir, biz kötü oluruz. sen her ihtimale karşı taşları ölçülü at!"

    ...................

    belki daha önce burada yazılmış bir fıkra olabilir ama çalıştığım kurumda 15 temmuz darbe girişimi sonrası fetöcü olduğu için khk ile atılan vatandaşların bir bir geri döndüğünü ve çalışmadığı döneme ait maaşları da faiziyle aldığını görünce (ki kendileri net fetöcüydü) bu fıkrayı bir anımsamak, anımsatmak istedim. hatta dur bununla ilgili bir de başlık açayım.

    (bkz: fetöcülerin memuriyetlerine bir bir geri dönmesi)