hesabın var mı? giriş yap

  • "saat farki yuzunden yalniz gecirdigim saatleri ba$ariyla doldurabilen bir ba$yapit. state-ul art." (ssg / 19.02.1999)

    acildigi tarihten* bugun*e kadar olu$umuna katkida bulunmu$ 1000'den fazla yazariyla, kendi icinde olu$turdugu alt-kulturuyle, "dogru" kavraminin aslinda ne kadar degi$ken olabilecegini ve bilgiye aslinda ne kadar farkli acilardan bakilabilecegini tamamen kontrolsuz bir$ekilde aciga sermi$, acildigi tarihten yillar oncesinde icimde tomurcuklari ye$ermeye ba$lami$* "tamamen alakasiz ve gereksiz fakat gigantic bir bilgi hazinesi"nin gercekle$mi$ ve teknoloji* sayesinde tahmin etmedigim kadar ust katlara ta$imi$ minik ve basit program parcasi..

    tum bunlarin di$inda sozluk olmasaydi* belki hayatim boyunca yuzunu bile goremeyecegim sevdigim bir cok insani tanima firsati yaratmi$, ayni firsati ba$kalari icin yarattigina defalarca $ahit oldugum, -eskiler bilir- beraber buyuttugumuz, icinde binlerce farkli ani barindiran, bir gun hacker'in biri gelip database'i silse, biri kodu calip unutsa da uzerimdeki etkilerinin* kolay kolay kaybolmayacagi, kaybolsa da asla unutmayacagim harikulade eser..

  • kovaya doldurup, duş - banyo sonrası banyoyu temizlemekte kullandığım sudur. böylece israf da olmamış oluyor. içim rahat bu yüzden.

  • neandertaller ve ilk modern insanlarla birlikte asya'da yaşadığına inanılan üçüncü insan türü.

    keşfedilmesi arkeolog alexander tsybankov'un 2008 yılında denisova mağarasındaki çökelleri kazarken küçük bir kemik parçası bulmasıyla başlıyor. kemik, bir primatın parmak ucundan* kopmuş bir parça olduğu anlaşılacak kadar sağlam kalabilmiş. 30-50 bin yıl öncesine kadar sibirya'da insandan başka primatın yaşadığına dair kanıt bulunamadığı için bu fosilin bir insan türüne ait olduğu, aynı zamanda gelişimini tamamlamadan kaynaşan eklem yüzeyine bakılarak sekiz yaşında öldüğü düşünülmüş.
    daha önce aynı çökellerde sadece modern insanın yapabileceği buluntulara (cilalı yeşil taştan yapılan bilezik) rastlandığı ve civardaki başka mağaralarda neandertallere ait dna'lar bulunduğu için bu kemiğin bir neandertale ait olduğu fikri de ortaya atılmış. (bkz: anatoly derevianko)

    derevianko kemiği ikiye bölerek bir parçasını california'daki bir laboratuvara, bir parçasını da max planck evrimsel antropoloji enstitüsü'ndeki evrimsel genetik uzmanı svante paabo'ya ulaştırmış. california'daki laboratuvardan bir daha hiç haber alınamamış. paabo da o aralar neandertal genomunun ilk dizisini çıkarıyor olduğu için bu fosil ancak 2009 yılında johannes krause tarafından ilgi görmüş.
    krause, öğrencisiyle birlikte parmak kemiğinin mitokondriyal dna'sını çıkararak dna dizisini günümüz insanı ve neandertallerle karşılaştırmış. bu sayede parçanın ne modern bir insana, ne de bir neandertale ait olduğu; aksine şimdiye kadar hiç rastlanmamış bir türün parçası olduğu anlaşılmış.

    2010 yılında, biri derevianko buluntuları, diğeri ise derevianko mağarasında olmak üzere parmak kemiğine benzer dna taşıdığı ortaya çıkan iki adet diş fosili bulunmuş. ikinci diş normal bir insan dişinden iki kat daha büyük çiğneme yüzeyine sahip olduğu için, bu büyüklükte bir dişin mağara ayısına ait bir diş olabileceği düşünülmüş. ancak dna testleri sonucunda denisovan insanına ait olduğu ortaya çıkmış.
    paabo dişlerden çok az dna elde edebilmiş ancak parmak kemiğine sahip olan bireye ait olmadıklarını anlamış. fakat dişler, bu canlıların aynı popülasyondan geldiğinin kanıtıymış.
    (kemik parçasına yapılan dna analizinde y kromozomu bulunmaması üzerine fosilin küçük bir kıza ait olduğu da ortaya çıkmış.)
    2010 yılında aynı mağarada bir de ayak parmak kemiği bulunmuş. 2011 yılında bu kemiğin bir neandertale ait olduğu anlaşıldığında; denisova yeryüzünde üç farklı insanın yaşadığı bilinen tek yer olarak bilim insanları için önemli bir araştırma sahası haline gelmiş.

    neandertal dna'sı, neandertallerin uzun süre önce yok olmuş bir tür olduğunu kanıtlıyormuş. ancak neandertallerin yok oluşu, atalarımızın afrika'dan çıkarak onların yaşadığı bölgeler olan batı asya ve avrupa'ya göç edişinden kısa bir süre sonra gerçekleştiği için birtakım soru işaretleri oluyormuş.
    tahminlere göre neandertaller, afrika'dan göç eden atalarımız tarafından yok edilmiş olabilir. ancak 50 bin yıl sonra çoğumuzda ortaya çıkan neandertal dna'sı bir şekilde karışım yaşandığını gösteriyormuş.
    bundan etkilenmeyen tek modern insan grubu afrikalılarmış. çünkü karışım bu kıtanın dışında gerçekleşmiş.
    denisova insanının genomu neandertallerle daha yakın bir akrabalıklarının olduğunu gösteriyormuş. fakat modern insanda da izleri bulunmuş. denisova insanını farklı insan popülasyonlarıyla karşılaştıran bilim insanları; yeni ginelilerin, melanezya adalarındaki diğer halkların ve avustralya aborjinlerinin denisovan'dan izler taşıdığını görmüşler.

    bu verilere göre paabo ve diğerleri bir senaryo oluşturmuşlar:

    modern insanın atası 500 bin yıl önce afrika'da neandertalleri ve denisovan'ı oluşturacak soydan ayrılmış. (üç türün de ortak atası homo heidelbergensis) atalarımız afrika'da kalmış ancak neandertal ve denisovan'ın ortak atası göç etmiş. sonra bu iki soy da birbirinden ayrılmış ve neandertaller avrupa'ya, denisovanlar ise doğuya göç ederek tahminen asya kıtasında yaşamaya başlamış.
    daha sonra modern insanlar afrika dışına çıkmış. orta doğu ve orta asya'da neandertallerle karşılaşıp melezlenmişler. bir kısmı doğuya doğru ilerleyip güney doğu asya'da denisovanlarla karşılaşmış ve onlarla da melezlenmiş. sonrasında bu dna'larla birlikte avustralya'ya gitmişler.

    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    matthias meyer'in tek iplikli kısa dna parçasını da değerlendirebilen buluşu sayesinde 2012'de parmak kemiğinin genomu çıkarılmış. elde edilen genoma göre anne babanın genomu arasında çok az bir değişiklik varmış. ancak farklılıkların genomlar arasında yayılmış bir şekilde bulunması anne babanın akraba olmadığını kanıtlıyormuş.

    edinilen bilgiler denisova popülasyonunun genetik çeşitlilik geliştirecek kadar büyük olmadığını hatta 125 bin yıl önce kesin çöküş yaşadığını düşündürüyormuş. sekiz yaşındaki kız, türün son örneği bile olabilirmiş.
    bu arada modern insan atalarının popülasyonu büyüyormuş. bu popülasyona dair sayısız kanıt varken, denisova insanlarına dair sadece bir kemik parçası olması araştırmayı zorlaştırdığı gibi, araştırmacıları heyecanlandırıyormuş da.

    paabo ve arkadaşlarının hedefi insanı insan yapan şeyin ne olduğu ve en son atamızdan ayrıldıktan sonra genetik kodumuzda ne gibi değişiklikler olduğunu bulmakmış.
    denisova insanlarının genomları daha çok maymunsuymuş ve şimdiki insanlarla karşılaştırıldığında modern insanın genetik tarifi adlı protein fonksiyonunu etkileyebilecek 25 değişimi içeren bir liste ortaya çıkmış.
    bu proteinlerden 5 tanesinin beyin fonksiyonlarını ve sinir sistemini etkilediği zaten biliniyormuş. burada yer alan iki genden birinin mutasyonu otizm ile, diğeri ise dil ve konuşma ilgiliymiş. ancak denisova insanı ve yeryüzündeki diğer canlılardan farklı düşünmemiz, davranmamız ve konuşmamız için bizi nasıl etkilediği hala bilinmiyormuş.

    eldeki verilere göre küçük kız hakkındaki tek tahmini portre ise koyu renk saçlı, koyu renk gözlü ve koyu renk tenli olduğuymuş.

    ek: fark ettim ki, böyle yazınca da hikaye gibi olmuş.

  • romalilar kartaca'dan o kadar nefret etmisler ki, yendiklerinde sehri tamamen yok etmekle kalmayip bir daha asla toparlanamasinlar, bir sey yetismesin diye topraklarina tuz dokmusler.

    oldugunde mezarinin topragina tuz dokulecek. o kadar buyuk bir nefrete mazhar oldu, tebrikler.

  • ya hakkinda soyleyebilecegim tum gg ifadeleri bi tarafa birskirsam, samimi bi merakim var onla ilgili...

    dunyanin 7. zengin lideri bu adam. ıngilitere kralicesinden zengin filan.

    oturabilecegi en ust kademede, cumhurbaskanligi makaminda olturuyor... ogullari kizlari birer sehzade adeta filan.
    1000 odali saray bile yapti lan adam kendine....

    hayattan benim de, coklari gibi anladigim su,
    sagligin huzurun mutlulugun var, sevgi dolu bir ailen ve basinin ustunde iyi kotu bi dam varsa, eyvalla iste abi... budur hayatin varip varabilecegi en guzel nokta.

    bu adamda fazlasi, coooook daha fazlasi var.

    ama doymuyor. ınanilmaz. oglu 18. gemisini aldi. kendine cumhurbaskanligi yetmedi, baskanlik istiyor...

    bu hirsin, bu ihtirasin, bu motivasyonun kaynagi nedir aga? naabiyon sen?

    ıste bu soruyu sordugumda, o deli buyuk mal varligi, makami, osu busu miniminnaciklasiyor gozumde.

    nasil buyuk bir aclik ki bu, hicbir sofra doyuramiyor seni demek.
    ıcinde nasil bi bosluk, issizlik varsa artik, hicbir makam, mevki tatmin edemiyor.

    baskanliktan sonra ne var sirada? halifelik mi?
    doyacak misin o zaman?

    gercekten acinasi bir ihtiras... dunyanin en muhtesem sofrasinda doyamamak... tatmin dolu bi insan gibi isinamamak... soyle bir arkana yaslanip gulumseyerek nefes alamamak...

    bir insan icin en buyuk ceza, bu buyuk tatminsizliktir. dunyanin tumune de hukmetsen, kendi icinin boslugunda ezilen bir zavalli olma hali aslinda...

    bizim de sanssizligimiz, kendi ezikliginden oturu doyamayan bir ihtirasi, "kudret, karizma, guc" zannedecek kadar hadim idraklerin iradesine boyun egmek durumunda kalmamiz...

  • football manager bağımlılığı bir sağlık sorunu mudur ?

    aşağıaki röportaj ''the blizzard'' isimli derginin altıncı sayısında yer almaktadır. orijinali ıain macintosh'a aittir. ben acizane bir çevirisini yaparak aşağıda paylaşıyorum.

    bazen football manager isimli oyunun hayatımdaki etkisini düşünüp endişeleniyorum.
    cm 97-98'de kurduğum uefa kupası şampiyonu olan southend united kadrosundan daha az sevdiğim kız arkadaşlarım ve cm 01-02 oynarken nottingham forest yedeklerinden az vakit ayırdığım arkadaşlarım olduğu doğrudur. bu gerçekleri kabul ederek merakıma engel olamayıp soluğu bir doktorun yanında aldım.neden kitap yazmak yerine welling'i üst lige çıkarmak için gece üçlere kadar ayakta kalıyorum ?

    bu sorulara cevap bulabilmek için dr. simon moore'un yanındayım. kendisi londra metropolitan üniversitesi'nin psikoloji bölümünün başında bulunuyor. oyunların insan üzerindeki etkisi konusunda uzman. sorunumun gerçekten ciddi olup olmadığını bana söyleyecek biri varsa bu kişi kesinlikle simon.

    ben: merhaba, doktor bey. bu kadar kısa zaman içinde görüşebildiğimiz için teşekkürler.

    dr: hiç sorun değil.

    ben: sorunum şu ki.. bu seans esnasında uzanmam daha doğru olmaz mı ?

    dr: sana kendini daha rahat hissettirecekse neden olmasın ?

    ben: sanırım hissettirecek.(uzanır) aynen bu işte, harika.

    dr: o zaman başlayalım. sorununuz tam olarak nedir ?

    ben: anlatmaya çalışayım. 20 yıldır football manager oyunlarını oynuyorum. şu kutusunun üstünde kızgın bir adam bulunandan ilk oyun çıktığından beri hesabını bile tutamadığım kadar çok saatimi kurmaca takımlar kurarak, taktik ayarlamaları yaparak, oyuncu izleyip transfer ederek geçirdim. bu oyuna harcadığım vakti başka uğraşlarla geçirsem öğrenmiş olabileceğim lisanları, görmüş olabileceğim yerleri düşününce üzülmeden edemiyorum. zamanı geldiğinde ölüm döşeğinde sevdiklerim tarafından çevrelenmiş öteki dünyaya göç etmeyi beklerken aklıma gelen yegane şey ömrümün 6 ayını bir bilgisayar oyunu oynayarak geçirmiş olduğum olacak büyük ihtimalle. ama en kötüsü nedir biliyor musunuz ?

    dr: lütfen anlatın.

    ben: ben aslında bir futbol gazetecisiyim. basın kartım filan da var yani. geçerli bir sebebim olduğu sürece ve seyahat masrafları çok uçuk olmadıkça ülkenin heryerinde istediğim maçı seyredip bunun için bir de maaş alabilecek biriyim anlayacağınız. yani kısaca tüm boş zamanımı işimin bir uzantısı olan birşeyle uğraşarak geçiriyorum. sizce bu garip sayılır mı ?

    dr: hmmmmmmmm

    ben: yapmayın ya. bu pek olumlu bir ''hmm'' değil gibi geldi bana..

    dr: sürekli aynı oyunu oynamıyorsunuz değil mi ? yani şu kutusunda kızgın adam bulunandan bahsediyorum.

    ben: tabi ki hayır. her sene yeni çıkan versiyonunu satın alırım. 1992'de takılıp kalmadım yani.

    dr: ama bu detaylı yönetim şekli gerektiren konsepti seviyorsunuz anladığım kadarıyla.

    ben: kesinlikle evet. bir takım devralıp kadronun değerlendirmesini yapmaya bayılıyorum. teknik ekibi belirlemeyi, antrenmanları ayarlamayı, genç oyuncuların tecrübeliler tarafından yönlendirilmesini sağlamayı, duran top çalışmaları yapmayı ve dünyanın heryerinde oyuncular izletmek kısaca herşey ilgimi çekiyor. hiç bir zaman yalnızca a takımla da yetinmiyorum. kulübün ilerleme kaydettiğinden emin olmak adına yedek takım ve altyapı takımlarını da aynı şekilde yönetiyorum. ki bu bence en tuhafı çünkü hayatımın geri kalan hiç bir noktasında bu denli titiz değilim. vergi işlerim karmakarışık, tuttuğum günlüğü tükenmez kalemle koluma yazıyorum ve sürekli not defterlerimi kaybediyorum. ama football manager oynamaya başladığımda aniden kılı kırk yaran birine dönüşüyorum. her şey hesaplı ve planlı, tüm gelecek açık ve net bir şekilde karşımda.

    dr: oyunu oynarken nasıl hissediyorsunuz ?

    ben: gerçekten mi ?

    dr: gerçekten !

    ben: bir tanrı gibi hissediyorum.

    dr: gerçekten mi !?

    ben: bacaklarını iki yana açıp bir dağın üzerine oturmuş, aşağıdan koşuşturan ölümlüleri ona hizmet etmekle yükümlü ve gazabından ödü kopan karıncalar gibi gören bir tanrı gibi hissediyorum. bu tuhaf mı ? oldukça tuhaf değil mi ?

    dr: hmmmmmm….

    ben: ''hmmmm'' deyiş şekliniz beni biraz tedirgin ediyor doktor bey.

    dr: kusura bakmayın. bu yaptıklarınızı gerçek hayatta yapmıyor olmanız tuhaf değil kesinlikle. sonuçta ''control freak'' olarak nitelendirilen çevresindeki kişileri ve onların davranışlarını kendine uygun hale getirmek isteyen kişiler bile hayatlarının her unsurunu kontrol edemiyor. bazı kimseler iş söz konusu olduğunda kontrol etme dürtüsüne kapılmıyor çünkü ofislerindeki insanları bu şekilde idare etmeyi beceremeyeceklerinin farkındalar. ama evlerindeki temizlik durumu ya da uzaktan kumandanın nerede duracağı gibi konularda bunun tam tersini uygulayabiliyorlar. bulunduğunuz çevreyi değiştirirseniz davranışınızı da değiştirebilirsiniz. belli ki football manager oynarkenki konumuzda daha kontrol sahibi hissediyorsunuz.

    ben: ancak 6 yıldır futbol gazetecisi olarak çalışıyorum. sizce de gerçek futbol ile doğrudan ilgili bir meslek sahibiyken sanal versiyonu ile bu denli kafayı bozmuş olmam tuhaf değil mi ?

    dr: belirtmeliyim ki futbol dünyasının içinde değil çevresindesiniz. yani dışarıdan içeriye bakıyorsunuz. buradaki etkiniz sınırlı.

    ben: kartvizit defterimi görmüşsünüz anlaşılan :) defter dediğime bakmayın aslında yalnızca bir kaç sayfadan ibaret..

    dr: gerçek futbolun mekaniğini ya da takımların performansını kontrol etmiyorsunuz demek istiyorum. ancak oyunda bunu yapabilme imkanı buluyorsunuz.

    ben: bu yüzden mi son yıllarda canım daha çok oynamak istiyorum dersiniz ?

    dr: belki de.. belki de yaptığınız şeyin işlevi bu. nüfuzunuzun yeterli olmadığını düşünüyorsunuz ve bu oyun bu eksikliği gideriyor.

    ben: anladım. peki neden sürekli ''bir maç daha'' oynamak istiyorum ? neden gecenin saat 01:00'ında yalnızca bilgisayarımın ışığıyla aydınlanan bir odada hayali bir kupanın peşinden koşturuyorum ?

    dr: oyunseverlerin ve diğer şeylerin bağımlısı olan insanların durumundan pek farklı değil. atyarışı seven insanları düşünün. onlar da ''bir yarış daha'' diyorlar hep. ya da kumar masasından uzaklaşamayan kumarbazları.

    ben: yapmayın yahu ! diğer bağımlılıklara bu denli benziyor mu hakikaten ?

    dr: aynen öyle. bazı insanlar belli ilkelere ya da doğrusal ilişkilere bağımlıdırlar. ''a'' tuşuna basarsanız ''b'' olur. bir içki içersiniz ve keyfiniz yerine gelir. bu basitliği severler. bir de diğer ilişkilerin karmaşıklığını seven insanlar vardır. bu tarz bir oyunda çok fazla olasılık ve değişim mevcut. football manager oyununu 100 kere oynayabilir ve her seferinde farklı bir sonuçla karşılaşabilirsiniz. biraz evvel konuşurken kullandığınız ''tanrısallık'' örneğiyle ifade ettiğiniz unsura da bağımlısınız bana kalırsa. bu oyunu oynarken içindeki sanal kişilikler için ''dur bakalım bir de bunu deneyeyim bakalım ne yapacaklar ?'' diye düşünüyorsunuz ve bağımlılığınız bunun üzerine bina edilmiş.

    ben: yani yalnızca ''tanrı'' olduğuma inanmakla kalmıyor aynı zamanda kinci, gazabı korkunç bir tanrı olarak görüyorum kendimi öyle mi ?

    dr: tam anlamıyla değil. takımınızın başarılı olmasını istiyorsunuz. amacınız bundan ibaret.

    ben: ama sürekli oyuncularını sebepsiz kadro dışı bırakan, onlara para cezası veren ve onları satış listesine koyan bir oyuncu olsam kinci bir tanrı olurdum değil mi ?

    dr: aynen öyle. kişiliğiniz oyunu oynarken bir şekilde kendini belli edecek. transfer yaparken fazla düşünmeden acele hareket ettiğiniz olur mu hiç?

    ben: hayır. gerçek hayatta oldukça fevri olduğum söylenebilir. alışveriş ederken mesela. özellikle söz konusu peynir ise :) ama bu football manager için geçerli değil. her zaman transferlerimi ince eleyip sık dokuyarak yaparım.

    dr: gördüğünüz gibi oyunda başarılı olma isteği sizi motive ediyor. motivasyondan bahsetmeden kişiliği tanımlayamazsınız. oyunda başarılı olmak istiyorsunuz ama eğleniyor olmak da sizin için bir o kadar önemli. başarısız olup oyunun zevksiz hale gelmesini istemiyorsunuz. kazanamazsanız eğlenemezsiniz.

    ben: gerçek hayatta fevri ve dikkatsiz olduğum halde oyun esnasında planlı ve programlı olmam endişe verici değil mi ?

    dr: kişiliğinizin pek de istikrarlı olmadığını gösteriyor bence. ne dersiniz ?

    ben: hakikaten mi ?

    dr: evet. ama endişelenmeyin. kulağa geldiğinden çok daha normal bir durum. bu aslında iyi birşey.

    ben: öyle mi ?

    dr: istikrarsızlık iyidir. umursamaz bir istikrarsızlıktan söz etmiyorum burada. birini bir balta yardımıyla öldürüp ertesi gün hiç birşey olmamış gibi davranmaktan bahsetmiyorum tabi ki.

    ben: baltayla kimseyi öldürmedim.

    dr: öldürdüğünüz ima etmedim zaten.

    ben: belirtme ihtiyacı hissettim.

    dr: tabi, tabi. kişiliğinizin esnek olduğunu anlatmak istedim. hayatta kalmak için bu özelliğe sahip olmak şart. aynı kişilik ve özelliklere sahip olsaydınız değişen durumlara ayak uyduramazdınız. bir gününüzü kayıt altına alma şansımız olsa size nasıl farklı insanlarla farklı konuştuğunuzu, onlarlayken farklı davrandığınızı, duruma göre daha fazla ya da az kendinize güvendiğinizi gösterebilirdim. football manager oynarken yalnızca oyunda başarılı olmak için kişiliğinizi duruma adapte ediyorsunuz. hepsi bu. günlük hayatınızda bu şekilde davranabiliyorsunuz çünkü olumsuz bir sonucu yok bu davranışların. dağınık bir insan olduğunuz için dünyanın sonu gelmiyor. fevri bir insansınız ama anladığım kadarıyla bu özelliğiniz yüzünden hayatınız durmuyor. ancak football manager oynarken planlama yapmazsanız kazanma şansınızın azaldığını biliyorsunuz. size zevk veren şey kazanmak. bu durumda bağımlılığınızı besliyor.

    ben: hmmm

    dr: bu bir takviye, olumlu bir takviye hem de. işiniz faturalarınızı ödemenizi sağlıyor. football manager ise hayatınıza zevk katıyor. bu yüzden farklı davranıyor olmanız pek de şaşırtıcı değil.

    ben: bu durum gelecekteki potansiyel patronlarımın pek hoşuna gitmeyecek değil mi ?

    dr: bu çok normal bir durum. tabi ki sizi mutlu eden şeyler, zorunluluktan yaptıklarınıza kıyasla daha motive edici olacak.

    ben: sanal bir futbol takımıyla ilgileniyor olmanın beni uyuşturucu kullanmaktan daha çok motive etmesi sizce de biraz üzücü değil mi ?

    dr: pek değil. motivasyon bu şekilde işler. paranın bazılarını motive ederken diğerlerini etmemesi gibi kişisel bir tercih bu. sizin ilginizi çeken şey football manager, uyuşturucu değil. ki bu bana sorarsanız son derece olumlu bir durum :)

    ben: anlıyorum. peki zaman zaman oyunda yönettiğim oyuncularla konuştuğumuz hayal etmem kötü bir şey mi sizce ?

    dr: hayır. çünkü bu oyundan elde ettiğiniz tecrübenin bir parçası. boş bir odaya kürsüden konuşan insanlar var, tıpkı kapı kollarıyla tokalaşıp bunu bir ünlüyle gerçekleştirdiğini düşünen kişiler olduğu gibi. siz rüyanızın devamını sağlayabilmek için hareket ediyorsunuz. ve bu başka birine zarar vermediğiniz sürece makul.

    ben: kafamda basın toplantısı düzenlememe ne diyorsunuz ?

    dr: bu da makul sayılır. aslında sizin durumunuzda daha da makul çünkü siz işiniz nedeniyle bildiğiniz bi durum. bu yüzden hayal etmeniz de nispeten daha kolay.

    ben: sanırım konuşmamız oynamaya devam etme konusunda beni cesaretlendiriyor. hiç normal olmayan insanlarla tanıştınız mı peki ? bu tip ''masum'' bağımlılıkları abartan insanlar mesela ?

    dr: kesinlikle. bağımlılık uğruna sağlığından olan, ilişkileri açmaza giren, işlerini bile yarım bırakacak kadar işi abartmış kişilerle karşılaştım. ama bunlar uç örnekler. her zaman bağımlılıkla boğuşan insanlar olacak tabi,

    ben: football manager bağımlılığı ve alkol vs. bağımlılığı arasında bu kadar benzer bir ilişki olması endişe verici değil mi ?

    dr: bağımlılık bağımlılıktır.

    ben: yani benim football manager bağımlılığım da 20 yıllık ''harbi'' bir bağımlılık öyle mi ?

    dr: evet

    ben: wow… sanırım bu eric clapton'ın kokain bağımlılığından bile uzun bir süre.

    dr: oyunun sağlığınız üzerindeki olumsuz etkisi daha az emin olun :)

    ben: keşke biri clapton'a da bundan bahsetseydi.

    dr: bağımlılığı yüzünden müziğinin etkilenmiş olma ihtimali mevcut.

    ben: layla. işte dizlerimin üzerindeyim. hazırlık maçlarından bıktım. layla. yalvarıyorum lütfen antrenman programımı hazırla :)

    (sessizlik)

    dr: bunu bir daha asla yapmayın lütfen

    ben: özür dilerim :(

    dr: neyse, buna benzer zevk aldığınız şeyler endorfin salgılamanızı sağlar. bu da pozitif hisleri güçlendirir. neye inandığınızla ilgili bir durum bu. içinizde pozitif hisler ortaya çıkardığını düşündüğünüz her şey için geçerli yani. bilinçaltınız football manager'da kazanmaktan ve yarattığınız bu alternatif gerçeklikten keyif alıyor. bu sizin uyuşturucunuz.

    ben: aman allahım ! bir sorunumun olduğunu kendime itiraf edebilmem çözüm için gerekli ilk adım değil mi ?

    dr: bu bir problem mi yoksa yalnızca keyif aldığınız birşey mi ? hayatınızın diğer unsurlarına olumsuz bir etkisi var mı bu oyunun ?

    ben: zaman zaman karım, o bir jennifer aniston filmi izlerken laptopum kucağımda oyun oynuyor olmamdan rahatsız oluyor.

    dr: e o zaman bir sorununuz var diyebiliriz.

    ben: var mı ?

    dr: kesinlikle. jennifer aniston filmleri izlenmeyecek kadar berbatlar.

    ben: oh be ! ben de bu şekilde düşünen tek kişi benim sanyordum.

    dr: hayır emin olun değilsiniz.

    ben: kadının her filmi baştan aşağı aynı. güzel bekar bir kadın anlaşılamayan sebeplerden sevgili bulamıyor. en az kendi kadar güzel sürekli alaylı şakalar yapan bir de arkadaşı var. her filmde kendisine hiç uygun olmayan bir adamla tanışıyor, uzun bir süre tartışıyorlar ve sonunda birbirlerine çekilerek öpüşüyorlar. sonlara doğru ise bu yakınlaşmadan pişman oluyorlar ancak son anda her nasılsa sonsuza dek birlikte olmaya karar veriyorlar.

    dr: tahmin edebileceğiniz üzere yapmam gereken ''gerçek'' işler var..

    ben: pardon

    dr: yani football manager yaşamınızda sorun yaratmıyor değil mi ? bir süre abartılı bir şekilde oynuyor ve daha sonra duruyorsunuz ?

    ben: evet. ama bazen sabah 6'da uyanmam gerekse bile gece 1'de anca oynamayı bırakıyorum.

    dr: neyi yapıp neyi yapamayacağınızı ancak siz bilebilirsiniz. oyuna daldığınız için 6'da uyanamadığınız oldu mu hiç ? ya da oyun yüzünden o günkü işlerinizi boşverdiğiniz ?

    ben: hayır. yalnızca biraz yorgun oluyorum o kadar.

    dr: bu gayet normal. yapmanız gerekenleri yaptığınız sürece sorun yok. aslında tam tersine beyniniz '' dün bütün gece oyun oynarak iyi vakit geçirdim, şimdi işe asılmalıyım'' bile diyor olabilir.

    ben: beynim bana genellikle sabahları çay ve tost yapmamı söyler ama ne demek istediğinizi anlıyorum.

    dr: tosta çok tereyağı sürmüyorsanız o da sorun değil :)

    ben: tavsiyeniz için teşekkürler. yani sorun değilse sorun değildir diyebilir miyiz ?

    dr: bu oyun yüzünden içinize kapandıysanız, insanlardan kaçıyorsanız, doğru düzgün yemek yemiyorsanız, işinizi aksatıyorsanız mesele farklı demektir. ancak böyle bir durum söz konusu değil sanki ?

    ben: hayır. bunu duyduğuma çok sevindim. omzumdan büyük bir yük kalktı diyebilirim.

    dr: yardımcı olabildiğime sevindim. oyunları şeytanlaştırmaya meyilliyiz aslında, hele ki şiddet içerenleri. ben bunun pek adil olmadığını düşünüyorum. herkes neyin ne olduğunun farkında. özellikle de bu oyunları oynayanlar. oyunda ilerlemek için gerekenleri yapıyorsunuz yalnızca.

    ben: neden bazı insanlar aksiyon oyunlarını tercih ederken diğerleri futbol oyunlarını seviyor ? neden bazıları ejderha avlamak bazıları ise sanal kupalar kazanmak istiyor ?

    dr: tüm oyunlar oyun oynama ihtiyacını karşılar aslında. 12 yaşındayken bir anda oyun oynamayı bırakmayız. oyun oynamak ruh sağlığı için olmazsa olmazdır. prova yapmanızı sağlar, keyif verir, normal hayatınızda yapamayacağınız şeyleri gerçekleştirme olanağı verir. video oyunları sizin hikayelerinizin ilavesidir aslında.

    ben: ama bazılarını ejderhalar ile savaşmaya, diğerlerini de aslında bir insan kaynakları araştırmasından ibaret istatistik dolu bir futbol veritabanına çeken şey nedir diye merak ediyorum. sonuçta herkes bir ejderhayla savaşmayı tercih eder değil mi ?

    dr: siz de tercih eder misiniz ?

    ben: evet.

    dr: ben etmezdim. bir futbol takımı yönetmeyi yeğlerim. çok daha güvenli.

    ben: yönettiğiniz takım milwall ise güvenlik konusundan emin değilim :). football manager'ı eğlenceli bulan insanlar belli bir karakter profiline sahiptir diyebilir miyiz ?

    dr: pek sayılmaz. bu konuda araştırmalarım var ve ''belli karakterler belli oyunları seçiyor'' diyemeyeceğimiz sonuçlarla karşılaştım. karakterleri daha ziyade oyunu nasıl oynadıklarını etkiliyor. nasıl silahlar ya da büyüleri tercih ettikleri, ya da dikkatli veya sorumsuz sürücüler olmaları gibi şeyleri mesela. bu özellikler kişilikle bağlantılı olabilir. bu ilişkinin nasıl tezahür ettiği tamamen rastgele bir durum. bazı dikkatli insanlar oyun oynarken sorumsuzdur. sizin gibi bazı sorumsuzlar da dikkatli. gerçek hayatınızda elde edemeyeceğinizi düşündüğünüz bir ideali gerçekleştirmek istiyor olabilirsiniz.

    ben: bu tahmin ettiğimden daha derin bir yorum.

    dr: e işim bu :)

    ben: özetlemek gerekirse: ben ve bilinçaltım sevdiği için football manager oynuyorum. oyunu oynarken kılı kırk yarıyorum çünkü bilinçaltım oyunda başarıya giden yolun bu olduğunu düşünüyor. ve başarılı oldukça da daha çok keyif alacağımı. kafamda basın toplantıları yapmamın sebebi de bunun baya keyif vermesi. ve en iyi tarafı da bu kesinlikle bir sorun değil. hayatımda herşey yolunda.

    dr: tam anlamıyla durum bu.

    ben: harika ! bana bir jest yapıp karımı arayarak bana anlattıklarınızı onla da paylaşır mısınız ?

    dr: burayı terkedin lütfen.

  • iki çok önemli durumu ortaya koyan beyanat;
    1-böyle majör bir bilginin doğruluğundan haberi yok,
    2-bilgisi olmadan, bu kadar rahat konuşabiliyor

    insan böyle bir cumhurbaşkanına ve insanların peşinden gitmesine gerçekten hayret ediyor.

  • bokunu çıkarmasalarmış çok güzel projeymiş. böyle ev alacak olan adam evin 10 katı kadar arazisini bahçesini yanında ister. siz ne bok yemeye yan yana diktiniz amk? sanki asker basacak pezevenk binaları yanyana sokuşturmuş. tam türk projesi.

    editle geldim. var olan proje görselleri: evler arası şaka gibi 2-3 metre felan. resmen çöp.
    evler 1
    evler 2

    nasıl olabilirdi? (görsel houston, texas, abd'ye ait bir sokak) işte böyle. evleri daha da aralıklarla koyuyoruz. çok kolay. 150 tane yapacağına 30 tane yap. hepsine güzel bahçeler ve aralıklar ver. garajlar koy. valla lan gerizekalı olsan bile yaptırırsın. araplara özel yapmana felan gerek yok. bu evleri 1 milyona bile satarsın. kaldı ki maliyetin 400 bini geçmeyeceğine eminim(daha önce 200 dedim tamam abarttım :d) de tabi arazi/arsa parasını bilemem.
    olması gereken

    bu arada bilmeyenler için açıklayayım, paylaştığım görseldeki evler bir amerikalı için çok ucuz, sıradan evler. ve hemen hemen her mahalle böyle. daha da iyileri var da bulamadım.

  • cesitli kaynaklarda 100 milyon dolara mal oldugu paylasilmisti. bunun yerine fabrika yapilsaydi yazmissiniz. fabrika yapilmaz cunkum.

    eger fabrika yapilirsa, emeginle calisip kazanmaya baslarsan. haftasonu hanimi ve cocuklari alip piknik yapmak istersin bakarsin piknik yapabilecegin bir yer kalmamis, belki kendin isci olarak calisirsin fakat cocugum iyi egitim alsin benim calistigim firmada muhendis, yonetici olsun istersin bakarsin her yer imam hatip, cocugunun dogru duzgun egitim alabilecegi bir okul kalmamis, belki bir araba almak istersin haftasonlari bir yerlere gitmek icin ne benzin, ne araba alamayacagini fark edersin.

    siyasal islamcilarin istedikleri, seni sadakayla yasayan bir parazit yapmak ve sana para verdikce sukur etmeni saglamaktir. fabrika yapilirsa, et yersen beynin calismaya baslarsa isyan edersin belki devrim yaparsin ne gerek var.

  • annem ekmek alayım diye para verdi, çikolata aldım diye dövdü. bakanımızın açıklamasını annem için tercüme ediyorum; ekmek parası illa ekmeğe gidecek değil.

    tanım: küçükken ekmek alsın diye verilen parayla çikolata aldığı için dayak yemeyen bir bakanın açıklaması.

  • bizim burada bi tantunici var, adam rica etti direkt bizi ara, yemeksepetinden söyleme diye, 2-3 kez öyle yaptım, hep çok sipariş var diyor, geciktiriyor, tekrar yemeksepetine döndük, 10 dakikaya getiriyor ibne. size komisyon bence %50 olmalı, ibne çakallar.

  • loserlar toplanmış yine.oğlum biraz kendinize güvenin lan.sevgilimle 4 yıldır birlikteyiz iyi günde de kötü günde de.yalnız 2 yıl önce biraz batar gibi olduğumuzda benden ayrılma kararı almıştı ama onun benim maddi durumumla alakası yokmuş.ondan daha iyilerini hak ettiğimi düşündüğü için ayrılmak istemiş.işleri toparlayıp müreffeh hayatımıza geri döndüğümüz günlerden birinde tekrar konuşmak istediğini söyledi.bu süre zarfında beni çok özlediğini ve ne kadar çok sevdiğini fark etmiş.bu hayatta her şey para değil..

  • o kadar aptallar ki...

    hijyenden kısan adam hastalıklara daha açık hale gelir, sağlık sistemine gelen işgücünü ve mali yükü arttırır. bu da daha fazla ilaç ithalatı ve artan cari açık demek. hiç vergi almaman gereken bir kalem aslında bu, insanları kişisel hijyenlerini korumaya teşvik etmen gerekiyor.

    tanım: hesap kitap bilmeyen, burnunun ötesini göremeyen, kısa yoldan köşeyi dönmeye çalışan bir takım aptallar tarafından yönetildiğimizi ispatlayan bir başka uygulamadır.