hesabın var mı? giriş yap

  • yerde gol sevinci yaşamakta olan ve aralarında elano blumer, milan baros ve arda turan'ın da olduğu yaklaşık 40 milyon euro bonservis bedeline sahip grubun üstüne bildiğin uzun eşek oynar gibi atlayabilen futbolcu.

  • 21 eylül 1986 ankaragücü beşiktaş maçında top hakeme çarpıp gol olmuş ve beşiktaş mağlup olmuştu ve o sezon beşiktaş 1 puan farkla şampiyonluğu kaçırmıştı. yani o gol olmasa şampiyondu. maçın hakemi ahmet akçay o maçtan sonra yaşadığı bir anıyı anlattı az önce bir programda.
    süleyman seba, maçtan sonra ahmet akçay'ı arıyor ve "hocam biz seni biliyoruz. bu senin ve bizim yaşadığımız bir talihsizlik oldu. bu aralar canını sıkarlar, bir kaç gün gazete falan okuma. kendini de üzme" diyor.
    hani şu "beşiktaşlı duruşu diyip duruyorsunuz. nedir lan bu duruş?" diye soranlar var ya. onlara bir örnek olsun isterim.

    edit: yıllar sonra videosunu buldum. buyrunuz efendim. https://youtu.be/bvyzaieabxm

  • özetinin şu şekilde olduğu maç.

    kayseri birinci golü attı, galatasaraylı: oh be fener de elendi.
    kayseri ikinci golü attı, galatasaraylı: ahahahahah mallar rezil oluyor. forumlara girip esprileri hazırlayalım.
    fenerbahçe durumu 2-1'e getirdi, galatasaraylı : olsun fener çeviremez.
    fenerbahçe durumu 2-2'ye getirdi, galatasaraylı: kesin şike var.

    fenerbahçe tur atladı, galatasaraylı : eziklere bak galibiyete seviniyorlar, hem bizim uefa kupamız var.
    _______________________________________________________________________________

    kayseri birinci golü attı, beşiktaşlı: yine elenir bu ezikler
    kayseri ikinci golü attı, beşiktaşlı: beter ol beter ezik fener. beyler twitter için haşteg hazırlayın.
    fenerbahçe durumu 2-1'e getirdi, beşiktaşlı : bu gol yenir mi lan mal!
    fenerbahçe durumu 2-2'ye getirdi, beşiktaşlı: kesin şike var.

    fenerbahçe tur atladı, beşiktaşlı : bu eziklerin finalde elenmesi daha zevkli, hem geçen yıl biz kazanmıştık.

    ________________________________________________________________________________

    kayseri birinci golü attı, trabzonlu : kupamızı verin.
    kayseri ikinci golü attı: trabzonlu: kupamızı verin.
    fenerbahçe durumu 2-1'e getirdi, trabzonlu: kupamızı verin.
    fenerbahçe durumu 2-2'ye getirdi, trabzonlu: kupamızı verin.

    fenerbahçe tur atladı, trabzonlu: uefa o kupayı bize verecek.

  • uzun saatler uyuyup uyuyup yorgun olmamın sebebini sonunda öğrenmiş bulunuyor ve bulunmakla kalmıyor arttırıyorum;

    uyku, birbirini takip eden 5 farklı evreden oluşuyor. bu evrelerin 4'ü rem dışı evrelerken, sonuncusu genellikle rüya gördüğümüz dönemi kapsayan rem sürecinden meydana geliyor. bu 5 farklı evrenin sonlanıp tekrar başlaması 90 dakikalık bir zaman dilimini kapsıyor. döngü yarım kaldığında huzursuzluk ve uykusuzluğa neden oluyor. bu nedenle de, çalar saatle uyandığımız günlerde uzun saatler uyumuş olsak da son uyku döngümüz yarım kaldıysa yorgun hissedebiliyoruz. kısacası bilim insanları, uyku sürelerimizi 90 dakikanın katları olarak ayarlamamızı öneriyor.

    çok genişlemiş olan ufkumla daha dingin uykulara

  • merhaba. bakın üst kat komşum olan 87 yaşındaki halime teyzeye anlatır gibi anlatmak istiyorum bu sefer. zira normal bir şekilde anlatınca anlamıyorsunuz amk, niye anlamıyorsunuz ben de onu anlamıyorum. gerizekalıya anlatır gibi anlatıyorum anlamıyorsunuz mala anlatır gibi gibi anlatıyorum yine anlamıyorsunuz. ulan bilal'e anlatır gibi anlattım onu bile anlamadınız daha ne yapayım ben. bu sefer de halime teyzeye anlatır gibi anlatmayı deneyeceğim bakalım neler olacak.

    öncelikle; "yaktığın kaloriden daha az alırsan otomatik olarak kilo verirsin, kasmana gerek yok" diyen arkadaşlar, sözüm size: sikimi kilo verirsiniz o şekilde. bırakın amk bu köhnemiş sikindirik düşünceleri, kolaya kaçmayın tembel ibneler. kalori saymak siz şişkoların işi değil. öyle olsa hepimiz alırdık günlük 1500 kaloriyi zayıflardık. bazal metabolizma eşek gibi çalışıyor nasıl olsa, öyle değil mi? öyle değil işte. zira önemli olan kilo vermek değil; önemli olan yağ yakmak. bakın siz az kalori alınca neler oluyor kısaca anlatayım size: vücut önce aldığınız her karbonhidratla birlikte depoladığı suyu (1 gram karbonhidrat 3 gram su depolar) bi güzel atıyor vücuttan. ki bizim "ödem atmak" dediğimiz şey bu. siz tartıya çıkıp da "ooo 1 haftada 2 kilo verdim" deyip seviniyorsunuz ya, bu hep vücuttan atılan su oluyor. halbuki o gebeş göbeğiniz tüm ihtişamıyla varlığını muhafaza ediyor. neden? az önce dedim ya amk su attınız işte, ondan tartıda hafif çıktınız. vücudun üçte ikisi su nasıl olsa, at at bitmiyor. oysa efendi gibi 2 kilo yağ yaksan bel çevresinde bir incelme, etinde bir sıkılaşma olur ama yok. çünkü yağ yakmadın; su attın mal gibi. sonra sen böyle düşük kaloriyle beslenmeye devam edince ne oluyor peki? vücut diyor ki dışarıda bi olaylar oluyor, ben şu yağları bi korumaya çekeyim de bu arkadaşın iç organlarına zarar gelmesin, hormonların üretimi durmasın, hücre yapısı bozulmasın, iyi kolesterolü düşmesin, bağışıklık sistemi çökmesin de ölmesin bu sığır yanlışlıkla. neden peki? çünkü tüm bu faaliyetlerin devamlılığı o yağlarla oluyor, çünkü sen kilo verecem diye yağı kestin tuzu kestin proteini kestin her siki kestin. bu vücut nasıl ayakta kalacak amına koyım nasıl yaşayacak? olm hücrelerin yarısı yağlardan oluşuyor lan. östrojeni testosteronu hep o yağlar sayesinde artan iyi kolesterol sayesinde üretiliyor amk. hiç düşünme bunları, onu da ben düşüneyim. neyse, ne oldu peki bu durumda? şu oldu: vücut enerjisiz kaldı, enerji arayışına girdi. çünkü senin aldığın kaloriler ancak hayati fonksiyonların devamlılığı için kullanılıyor, o da yarım yamalak. bazal metabolizma hızı düşürülerek idareli kullanılıyor ama yetmiyor. peki gerekli olan enerjiyi nerden bulacak bu vücut? şuradan bulacak: sen vücuda adam gibi yağını proteinini verseydin, efendi gibi sebze tüketseydin, vücut senin o göbeğindeki yağları kullanıp sana şahane bir enerji sunacaktı. yani yemek yedikçe yağ yakacaktın, yemek yedikçe glukogan salgılayacaktın leptin salgılayacaktın yağ yakacaktın. yani götünü bile kımıldatmadan yağ yakabilecektin lan. vücut ihtiyacı olan tüm o enerjiyi deri altındaki yağlarından karşılayacaktı. zira göbeğin göbek değil adeta hidroelektrik santrali amk. öyle devasa bir enerji üretme potansiyeli var ama sen o yolu seçmeyince ne oldu peki? şu oldu: vücut en kolay şekilde enerjiye çevireceği maddeye koştu; yani proteinlere. yani kaslarına. sen kendini aç bırakınca vücut evvela dokularda ve karaciğerde bulunan 500 gramlık karbonhidrat yapılı şekeri yakıp beraberinde su attı; sonra yeterli besini vermediğin için 30 kiloluk devasa enerji kaynağı olan yağları korumaya çekti ve gitti proteinleri glukoza çevirdi. en basiti buydu çünkü. çünkü vücut kolaycıdır, tembeldir. aynı senin gibi. kendisine kolay gelen neyse ona yönelir. onu eğitmek sizin göreviniz ama sizde nerde onu anlayacak kapasite. neyse. bu sefer ne oldu peki? proteini glukoza çevirince kas kaybettiniz. glukoz kan şekerini yükseltince insülin salgıladınız. insülin salgılayınca yağ yakımını durdurup yağ depolamaya başladınız. yani hem var olan birkaç kiloluk sikik kaslarınızı kaybettiniz hem de kilo vereyim derken tekrar yağ depoladınız. yaptığınızı beğendiniz mi? zaten mala benziyordunuz, iyice aptal bi tip oldunuz çıktınız.

    peki angelus çözüm ne? çözüm şu: yemek yiyin amk. yemek yemekten korkmayın ama gidip de hamburger yemeyin, gidip de kola içmeyin, gidip de cips yemeyin, çikolata kemirmeyin; et yiyin, sebze yiyin, peynir yiyin, kuruyemiş yiyin. doyana kadar yiyin. zeytinyağı ve tereyağı kullanın. bu yağlarla sizin götünüzdeki göbeğinizdeki yağlar aynı yağlar değil, bunları kullanmaktan korkmayın. onların olayı sadece isim benzerliği. bunları yiyin. bakın size ne kadar yiyeceğinizi söylemiyorum; eğer ayı gibi bir oturuşta 10 kilo et gömmeyecekseniz bunları yemekle kilo almazsınız. size kilo aldıran şeyler tükettiğiniz an insülin salgılatan basit karbonhidratlardır. insülin dediğiniz hormon 1 numaralı depolayıcı hormondur. siz kan şekerinizi yükselttiğiniz an insülin sahne alır ve kandaki şekeri hücrelere sokar, ama siz ayı gibi yemeye devam ederseniz kalan şekeri karaciğere gönderip yağ sentezi yapar dombili olursunuz. kanda insülin varsa yağ yakma sürecini başlatan glukagon hormonu olmaz, dombili olursunuz. leptin olmaz, dombili olursunuz. growth hormon olmaz, dombili olursunuz. her şekilde dombili olursunuz yani. o yüzden insülin salgılatan bir şey gördüğünüzde kutsal su görmüş iblis gibi kaçın o ortamdan. beslenme yoluyla ancak bu şekilde kilo verebilirsiniz, kalori açığı falan hikaye, istersen 1000 kalori açık bırakın, kalan kaloriyi sağlıksız yerlerden alırsanız insülin nedeniyle yağ yakamazsınız. sağlıklı yerden alırsanız bu sefer de yeterli kalori almadığınız için vücut hayati fonksiyonların devamlılığını sağlamak adına metabolizma hızını düşürür, yağ yakımını durdurur yine yağ yakarak kilo veremezsiniz. kalori açığı verecem diye mal mal hareketler yapmayın o yüzden. alemin tek kurnazı siz misiniz amk biz bilmiyor muyuz baklava börek gömmeyi. lap lap yediğiniz poğaçalar yüzünden su böreğini dönmüş beyninizle bu tip mini çakallıklar yapmanıza gerek yok. bırak şimdi o tavuk döneri ve yazının devamını oku.

    buraya kadar olan kısım kalori açığı bırakma heveslisi tayfaya girsin.

    gelelim kilo verecem diye götü yanmış tavşan gibi saatlerce koşan arkadaşlara. lan oğlum mal mısınız siz? bakın bunu ciddi soruyorum; mal mısınız? ya arkadaş biz her zaman ne diyoruz? kilo vermek demek yağ yakmak demektir. şimdi iki elinizi göbeğinize götürün ve bi avuçlayın orayı. ne var orada? yağ var. oğlum onu yakacaksınız ya, bunu anlamayacak ne var amk ya, yağ yakacaksınız yağ. protein değil şeker değil yağ yakacaksınız. bu yağı nasıl yakacaksınız peki? mal gibi 10 saat koşarak değil. evet yanlış duymadınız; koşarak yağ yakılmaz. yani düşündüğünüz anlamda yağ yakamazsınız. şimdi nedenlerine geliyorum:

    arkadaşlar bakın her insanın bir maksimum oksijen alım düzeyi vardır, yani antrenman esnasında tükettiğiniz maksimum oksijen sınırı. biz buna vo2 max. diyoruz. misal siz mal gibi 14 km/h ile 2 saat koştuğunuzda ne oluyor biliyor musunuz? vücut yağ yakmıyor. çok garip değil mi? değil. siz mal gibi kan ter içinde koştuğunuzda vo2 max sınırını, yani oksijen alım sınırınızı geçmiş oluyorsunuz, bu dokulara yeterli miktarda oksijen gitmediği anlamına geliyor. hani soluk soluğa kalıyorsunuz ya, hani götünüzden nefes almaya başlıyorsunuz ya. bunun nedeni hep bu işte: oksijen alım sınırını geçmeniz. öyle olunca ne oluyor peki? şu oluyor: vücut oksijensiz solunuma geçiyor. oksijensiz solunumda ne olur peki biliyor musunuz? vücut yağ yakmıyor, yağ yerine şeker yakmaya başlıyor. oksijensiz solunumun da böyle bir olayı var işte. peki sonra ne oluyor? şu oluyor: vücut strese giriyor. vücut strese girdiğinde ne oluyor peki (bakın hala mala anlatır gibi anlatıyorum) vücut strese girdiğinde şu oluyor: böbreküstü bezlerinden kortizol dediğimiz bir hormon salgılıyor. bu hormon normalde vücut sisteminin efendi gibi çalışmasını sağlayan, misal sabahları kana ufak ufak salgılanarak güne başlamamıza yardımcı olan bir hormonken spor esnasında salgılandığında kana aminoasit salınımı yapan ve bu yolla kas kaybı yaşanmasına neden olan ve proteinin glukoza çevrimi nedeniyle kan şekerini yükseltip insülin salınımı yaşatan ve yağ yakımını durdurup yağ sentezini başlatan çok sikik bir hormona dönüşüyor. bu ne demek oluyor peki? şu demek oluyor: yarrak varmış gibi 2 saat koşmayın. böyle uzun uzun koştuğunuzda yağ yakmıyorsunuz, bilakis kas kaybedip kilo alıyorsunuz. zira ne dedik? insülin, depolayıcı hormondur amk. kanda insülin varsa şeker de var demektir. şeker varsa vücut onu depolama işine girer. bu depolama dediğimiz şey de bildiğiniz yağ sentezi işte. sizi şişko yapan süreç. amına kodumun şişkosu 2 saattir ne anlatıyorum ben?

    neyse...

    hiç mi koşmayalım peki? hiç koşmayın, oturup baklava börek gömün amk. tabii koşacaksınız -ki asıl yağ yakma programı ağırlık çalışarak olur fakat bu yazımda o konuya girmiyorum- ama insan gibi koşacaksın, efendi gibi koşacaksın. taze insan görmüş zombi gibi koşmayacaksın. ne yapacaksın peki? şunu yapacaksın: vo2 max. sınırını geçmeden koşacaksın. şimdi normalde gidip bu sınırınızın ne olduğunu öğrenmek için test yaptırın (cooper testi) diyecem ama siz ona da üşenirsiniz amk, o yüzden söylemiyorum. daha pratik bir yol sunacam şimdi size: hiit yapacaksınız. koşarak ancak bu şekilde yağ yakabilirsiniz. zira bu yolla nabzınız sürekli yüksek olmayacağı için oksijen alım sınırını geçemeyecek, haliyle oksijensiz solunuma geçmeyecek, haliyle şeker yakmayacak, haliyle kortizol salgılamayacak, haliyle sürekli yağ yakacaksınız. üstelik bu koşu sadece 25 dakika sürecek. üstelik epoc nedeniyle 48 saat yağ yakmaya devam edeceksiniz. üstelik hiit esnasında kaslarınızı mitokondriyal seviyede etkileyeceğiniz için düşük miktarda da olsa kas uyarımı da yaşayacaksınız. yani tam da siz tembellere göre: 25 dakika sürecek, saf sağ yakacaksınız, kas kaybetmeyeceksiniz ve düşük de olsa kas kazanacaksınız. daha ne istiyorsunuz amk? tabii ki hiit nedir nasıl yapılır epoc ne sikimdir bunları açıklamamı istiyorsunuz. onu da siz öğrenin amk her siki de benden beklemeyin.

    buraya kadar olan kısım da yağ yakmak için mal gibi 15 km. koşan arkadaşlara girsin.

    peki ben şişkoyum koşamıyorum, koşarken götüm göbeğim bıngıl bıngıl oynuyor koşmaya utanıyorum. ben ne yapayım amk öleyim mi diyen arkadaşlara gelelim. evet ölün amk, zira metrobüste 3 kişilik yer kaplıyorsunuz sikerim böyle işi. yok lan şaka yapıyorum ölmeyin, size de çözümüm var ama önce o dürümü bi bırakın masaya, ayıp amk koyacam tekmeyi sokacam gırtlağınıza o dürümü şimdi.

    arkadaşlar yürüyün. bakın çok ciddi söylüyorum yürüyün. çıkın dışarı her gün 5 km 10 km allah ne verdiyse yürüyün. yürüdüğünüz zaman ne oluy... lan bırak şu lahmacunu laf anlatıyoruz burada!! neyse. bakın yürüdüğünüzde oksijen alım sınırınızı geçmeden, %50/60 seviyesinde oksijen tüketimi yaşadığınız için, ki bunu belirleyen ana unsur nabızdır. nabzınız çok fazla yükselmediği için anaerobik solunuma geçmez, sürekli aerobik solunumda kalır, vücudunuz sürekli yağ yakma sürecinde olur ve yağ yakarak kilo verirsiniz. bu kadar basit. bununla ilgili çok fazla detaya girmeye gerek duymuyorum. bu paragraf zaten 90+ kiloluk dombililer için geçerli. şimdi ekstra bilgi verip su böreğine dönmüş beyinlerini bulandırmayayım. çözüm bu: yürüyüş. yürüyün amk. eşek gibi yürüyün. yürüyebildiğiniz kadar yürüyün. sınırsızca hudutsuzca yürüyün. yarın yokmuş gibi yürüyün. bu kadar.

    peki angelus bu yazsında size ne anlattı? şunu anlattı: gördüğünüz gibi, yağ yakma olayı çok da sizin düşündüğünüz gibi olmuyor, her şeyin bir matematiği var. o nedenle "ya ben spor yapıyorum yemek de yemiyorum neden kilo veremiyorum ki" diye ağlamayın boşuna. bi iş yapıyorsunuz adam gibi yapın amk salak salak hareketler yapıp üzmeyin beni. gerçi siz bunu okurken bile yarım ekmek arası domates peynir gömen tiplersiniz amk size ne kadar faydası olur bilmiyorum ama ben yazayım yine de. belki bir tane pislik şişko yola gelir de insan gibi beslenmeye karar verir dünya da bir dombiliden kurtulur böylece. güveniyorum size, umudumu yitirmedim henüz.

    güç sizinle olsun.

    öptüm.

  • rvp tam doktorun odasına girecekken 1.50 boyunda pardösülü bir teyzenin omuz atıp ondan önce doktorun odasına girmesi, doktorun da omuz omuza bir şey yok diyerek teyzeyle ilgilenmesi.

    akşam akşam gözümde anlamsız kareler canlanıyor.

  • altay hatalı gol yemeseydi yapılmayacak olan açıklamaydı. fenerliyim ama gerçekler bunlar. ali koç dedik vizyon dedik aziz yıldırım'ı aratıyor.

  • herkesin malumu son bir kac ay ingiltere (ve dolayisi ile birlesik krallik) icin zor gecti (hala da geciyor), kralice oldu, brexit'in gerceklesmesini saglayan johnson istifa etti, yerine gelen truss ve hukumeti birlesik krallik'in en kisa gorevde kalan basbakani ve hukumeti oldular.

    bahsettigimiz bu son bir kac aydir, amerikan medyasinda ingiliz haberlerine oldukca yer verildigini soylemek mumkun, zira amerikalilara gore ingiltere sadece siyasi ve politik bir ortak degil, amerika'yi, sanayi devrimi sonrasi, kulturel mirasinin da etkisiyle, modern kapitalizm ile tanistiran yer. ancak tum bu pozitif tabloya ragmen, birlesik kralliktaki reel ucretler (yani 1 gun calisarak 30 litre benzin aliyordum, simdi 20 litre aliyorum gibi)15 yil oncesine gore daha dusuk ve giderek de dusmeye devam ediyor.

    tabi ki bu bir gunde olmadi, ikinci dunya savasindan sonra, ekonomik olarak en cok yipranan ulkelerden biri olan britanya'nin ekonomisi, diger avrupa ulkelerine oranla daha yavas buyudu. 1970'lerde ingiltere'de ki tek gundem "nasil olurda geri kaldiklari" idi ve bu nedenledir ki 11 yil boyunca ulkeyi, zamaninda oxford universitesindeki muhafazakar birliginin baskanligini da yapmis olan, margaret thatcher'a teslim ettiler. thatcher'in ilk islerinden biri "kurumsal serbestlesme" oldu, yani serbest piyasa ekonomisine gecis. bu gecis suresine, thatcher'in sendikalar uzerine aldigi bir dizi karar da uygulaninca, 1980'lerde finans sektoru kurtarici olarak ortaya cikti.

    thatcher'in bu neo-liberal hamlesinin bir dizi sonucu olsa da, ingiliz ekonomisi 1990 ve 2000'lerde hizla ilerledi. 19.yuzyilda dunyanin fabrikasi olan ingiltere, 20.yuzyilda dunyanin bankasi rolune evrildi.

    2008'deki mali kriz sonucunda, ingiltere ekonomisi de payina duseni aldi ve 2009'da %4.25 kuculdu. bu kuculme butceye 90 milyar sterlinlik bir acik getirince, ingiltere'de kemerler sıkıldı ve reel ucretler alti yil boyunca dustu. tabi ki kabak o donemde iktidar olan isci parti'li (labour) gordon brown'a patladi ve 1975'ten sure gelerek ara ara hortlayan brexit tartismalari yeniden alevlendi. gordon brown'un 2010'da koltugu muhafazakar david cameron'a devretmesinden sonra, cogunlugu orta sinif yasli ve thatcherist secmenlerden olusan bir grup secmen referandum konusunda israrci oldu ve 2016'da meshur brexit oylamasi yapildi.

    son 30 yilda, ingiliz ekonomisi sanayi yerine finansi, hukumet ise yatirim yerine kemer sikmayi tercih etti. secmenler ise bu gidisata "daha fakir ama daha izole bir ekonomi" anlayisi ile katki verdiler. boylece ilk sanayilesen ulke olan birlesik krallik, 21.yuzyila "ilk sanayisizlesen ulke" olarak girdi. bir zamanlar dunyanin en guclu kuresellesmis imparatorlugu simdi ticarete ve yetenege erisimi azaltan bir politikayi, hem de toplumu kutuplastirma pahasina, hayata gecirdi. brexit'ten bu yana, goc artarken ihracat ve yabanci yatirim azaldi.

    buraya bir parantez acmak gerek. ingiltere londra'dan ibaret degil, londra'nin mali gucunun genel ekonomik zayifliklarini orttugu geceregini de goz ardi etmemek gerek. maalesef londra'nin son zamanlarda burundugu rol, orta dogu'lu zengin araplara ve sovyet artigi oligarklara hizmet eden bir yerden ibaret. tablolardan londra'yi cikardiginizda, birlesik kralligin ortalama bir avrupa ulkesinden farki kalmiyor.

    bugun ingiltere, buyume karsiti labour ile aciklik karsiti tory'ler arasinda kapana kisilmis durumda. sol'un hali de icler acisi aslinda, akademik sol, zengin ulkelerin buyume hedefini birakmasini ve bu ulkelerin "stop oil" - "insulate britain" gibi hareketlere destek vermesini savunuyor. tory'ler yani muhafazakar secmenin cogunu ise, kulturel miras pesinde kosan yasli kesim olusturuyor. bu kesim ise ben ac geceyim ama copumu yabanci toplamasin, yabancilar isimizi-asimizi almasin pesinde.

    birlesik krallik artik sanayisizlesme, kuculme ve yabancilarin hakir gorulmesinden yana tutum alan bir politikanin kiskacinda. finans dunyalarinin lokomotiflerinden off-shore ekonomisinin ne denli direncli oldugu bir baska muamma.

    tum diger ulkelerdeki gibi, enflasyon ve yasam kalitesindeki dusus, herkesi bir baska seyi suclamaya itti. sol - brexit'i suclarken, sag - tanidik gelecegi uzere - dis gucleri suclamaya basladi ve karmakarisik bir siyaset icin zemin hazirladi.

    birlesik krallik; ekonomik buyumenin olmazsa olmazi, sanayilesme, uretkenlik ve kuresellesme uclusune de sirtini donmus durumda. su an siyasi ve ekonomik zemin, grift, sallantili ve belirsiz. 2024 yilinda gerceklesecek secimlere dek rishi sunak sapkadan tavsan mi cikaracak, yoksa labour, belki de tarihlerindeki en rahat secimlere "liderlik vasfi olmayan" keir starmer ile girecek gorecegiz. ancak gorunen su ki, kita avrupasinin kuzeyinde, sular biraz daha bulanik kalacak.

  • bilmiyorum yorumlar bana mı garip geliyor yoksa siz her şeye çok mu alıştınız ama söylemeden geçemeyeğim. arkadaşlar o sarı şey dünya kupası ve tüm dünyanın en iyisini seçmek için yapılan bir organizasyon sonucu sadece 1 ekibin seçildiği ve sonucunda verilen ödül. bunun daha üstü yok.

    biz yerel ligde bir kupa aldığımızda servisin ön koltuğuna koyup emniyet kemeriyle bağlayıp tüm ilçeyi korna çalarak gezmiştik o hafta gece gündüz mutluluktan yerimde duramadığımı hatırlıyorum siz gelmiş "dünya kupası" kazanan birinin kupa ile paylaştığı pozu eleştiriyorsunuz. o zaman siz de alın ve nasıl poz verilmesi gerektiğini gösterin bize.