• birakiniz u2 yu, gelmis gecmis en güzel albümlerden biri rahatlikla sayilabilir, benim icinse hayatimin albümü. bononun pek cok yerde karsimiza entry konusu olarak dönen daglar kadar yüce egosu, yaklasik son 10 senedir sergiledigi bilimum antipatik hareketler, verdigi son derece suni demecler, ve her türlü itici ve sinir bozucu tavirlarindan - belli 1 yerden sonra hic cekilmeyen "rock köklerimize geri döndük" albümleri de cabasi- ne yazikki bu albüm de son derece haksiz yere nasibini almaktadir kimi zaman. bono nun hem kendi ülkesini hem de sonraki asamada dünyayi degistirme görevini kendinde buldugu dönemler yine oldu kuskusuz daha önceleri: hatta bu bitmeyen istek grubun war yillarina (bkz: sunday bloody sunday) dayanmakta. dine olan bagliliklarini bir yana koyalim; "politik" kimligini gözümüze sokmuyordu bono hic olmazsa, her gün yeni 1 günes gözlügüyle ekranlarimiza arz i endam edip demecleriyle görsel kontrast olusturacak unsurlar da barindirmiyordu üstelik kendisinde. daha samimiydi yani. bugün 1 bullet the blue sky veya mothers of the disappeared dinlerken buram buram ikiyüzlülük kokusu almiyorsak bunu o dönem coktan rock star olmalarina ragmen itinayla koruduklarini düsündügüm samimiyete ve gencliklerinin de getirmis oldugu o saf isyankar ruha bagliyorum.
    achtung baby nin ciktigi dönemde paranin kokusunu coktan almis olan grup (özellikle bono) o ikiyüzlü "solcu rocker" numaralarini önümüze sermek yerine yükseldikleri mertebenin bilincinde olarak harekete gecip medya karsisinda oldukca kisisel ve mainstream takilarak (ki bono bu dönemde uzun düz saclari, kocaman sinek gözlükleri ve dar - parlak kiyafetleriyle bana göre hic olmadigi ve 1 daha asla olamayacagi kadar cooldur) gözümüzde deger kaybetmek söyle dursun, kaybedeceklerinden daha bile fazlasini kazandi. iste burada albümün müzikalitesi hakkinda konusmak lazim geliyor. albüm neticede 20 milyona yakin satti ve dönemin en popüler albümlerinden biri haline geldi; ancak popüler müzik tarihindeki pek az albüm bu mainstream görünümün, her türlü boya ve cilamanin ardinda deyim yerindeyse „tas gibi“ saglam durmaktadir. albümdeki „berlin“ cilasi kimilerinin halen pek 1 boktan buldugu bana göreyse 1 albüme konulabilecek en cool isimlerden biri olan „achtung baby“nin achtung(!) undan anton corbijnin mükemmel denebilecek artwork-kolaj calismasina – bowie ve enonun berlin dönemine en belirgin selami cakan- acilis parcasi zoo stationdan klibiyle (gerci 3 tane var ben anton corbijn in cekmis oldugu versiyondan bahsediyorum) sisli berlin manzarasi ve trabantlariyla (travesti kiligindaki grup elemanlarina ne demeli) gönüllerde taht kuran one a, kirli gitar tonlariyla bastan cikarici the fly ve personasina kadar oldukca net bicimde görülüyor.
    berlin isin cilasi gibi görünse de aslinda albüm icinde oldukca degisken duran 1 cila. mysterious wayse geldigimizde cila fas sokaklari ve dansözler oluveriyor 1 anda mesela. burada biraz tutarsizlik görülse de, isin ardina baktigimizda, grubun 80lerin sonundan itibaren (bkz: rattle and hum) sürekli kendini tekrarlamaya ve sikmaya basladigini –hakli olarak- düsünen 1 kitleye cevap niteliginde, yapilari kendi rock soundlariyla (daniel lanois ve brian enoya sonsuz tesekkürler) dönemin yeni müzik türlerinin (shoegazing ve madchester gibi) ritm ve melodik yapilarinin o soundun icinde kavruldugu 1 düzine kiskirtici eser karsimiza cikiyor. bunlardan bazilari hemen sivrilirken (albümün single lari) bazilariysa baslarda zorlamasina karsin birkac dinleyisle tadina doyulmaz, eskimez klasikler halini aliyor (özellikle ultraviolet, acrobat, love is blindness 3lüsü). edge in muazzam sololarinin ayrica tadindan yenmedigi bu albümün tongue-in-cheek i sayilabilecek tryin' to throw your arms around the world bile ne kadar dinlense sikmiyor. sözlerse bahsettigim gibi kisisel ve u2 seviyesine göre oldukca „apolitik“, ve muhtesemler, iclerinden pek cok motto cikarmisligim vardir(bkz: a woman needs a man like a fish needs a bicycle)(bkz: you can dream so dream out loud) gibi.
    sonrasinda u2 gelecegin kokusunu bu albümle iyice alinca gaza gelip zooropa gibi hafif zorlama fakat icinde (özellikle ilk yarisinda) oldukca basarili sarkilar barindiran 1 albümle, –ab dönemini de kapsayan- zoo tv gibi elektrigin su gibi kullanildigi 1 multimedya fenomeniyle; bonoysa sahnedeki yeni personalariyla 90larin ortalarina dogru gündemi mesgul etmeyi basardi. bu tuhafötesi electronic müzik deneyini bile 8 milyon insanin dinlemesi grubun popülaritesinin dünyaya ne derece yayildiginin 1 göstergesiydi. sinirlari sonuna kadar zorladiklari, ikiyüzlülükten uzak durup „biz buyuz!“ dedikleri (veya aslinda dürüst olup demedikleri) bu sasaali dönemin de 1 sonu vardi ne yazik ki (bkz: pop), sonucta grup bize achtung baby gibi 100lerce defa dinlense sikmayacak 1 klasik birakti - 2. esasli klasiklerini (ilki elbette the joshua tree). bono artik varsin afrikayi kurtarsin. ya da kurtarmasin; agziyla kus tutsun, bizlere yaransin. (bkz: no line on the horizon)
  • u2'nun -bono kafayı yemeden önceki devirde- yaptığı efsanevi işlerden biri. u2'yu "gelecek vaadeden önemli grup" statüsünden çıkarıp milyonlarca dolarlık konser prodüksiyonları yapan, stadyumları hıncahınç dolduran bir dünya devi haline getirmiştir. içinde kesinlikle boş şarkı yoktur, kanımca müzik tarihinin en önemli 20 rock albümü arasına rahatlıkla girer. tek kelimeyle başyapıttır.
  • (vakti zamaninda) u2'nun pek guzel olmayan albumlerinden biri, diyerek dangozlugun $ahini yaptigim ba$lik ve de u2 eseri. neyin gazina gelip de o vakit niye oyle yazdigimi bilsem de biraz daha adam olsam ke$ke.

    (bkz: joshua tree)
    (bkz: rattle and hum)
  • türkiyede piyasaya sürüldüğü ve okul çıkışı bostancı tren istasyonunun arkasındaki kasetçiden aldığım günü dün gibi hatırlıyorum. kasetçi arkadaş bi de posterini vermişti albümün; bi postere baktım bi de üstünde yazan u2 yazısına, halusilasyon görüyordum sandım, depeche mode kılıklı lavuklar vardı resimde. aslında başımıza gelecekleri o anda anlamalı ve geri bırakmalıydım o albümü; fakat zamanla kabullendik değişimi sevmeye çalışmayı bıraktıktan sonra zevk almaya başladığım bir albüm oldu. lakin eve gelip kasedi koyduğum ve zoo stationı dinlemeye başladığı anı ve başımdan aşağı dökülen soğuk suları hayatım boyunca unutamam. u2 tarihinin en sıkı parçalarından olan* acrobat love is blindness gibi eserleri içermesine rağmen uzun süre bütününü dinleme sabrını gösteremedim, belki biraz fazla radikal bir dinleyiciyim ama bu albümle başlayan zoo tv ve diğer abuk konser zırvalıkları da midemi bulandırmaya başlamıştı. 4 kişilik, sade, herşeyin müzik için yapıldığı rock konserleri dinlemek istiyoruz bizler, tiyatro ve bi ton şaklabanlıkları değil.
  • tekrar tekrar satın alınan albümlerden, çünkü her aldığım versiyonu -kaset ve cd- dinlemekten eskimişti. böyle albümlere rast gelmek o zamanlar zordu, ama her ne hikmetse 1991 senesi bunlardan bize bir sürü sunmuştu. sanırım 1991 yılında ilkgençliklerini yaşayanlar müzikal anlamda büyük bir devrimin ortasına düşmüştü ve rafine bir müzik zevki oluşturma şansları olmuştu. işte u2 da cayır cayır ama yumuşacık bir şekilde kayan bu albümle müzik algımızı kökten değiştirmiş oldu.

    ayrıca bu albümün sözleri duyulabilecek en po(p)etik sözlerdir. daha o zamanlarda sözleri parçalar, yeni öğrenmekte olduğum derme çatma ingilizcemle yeniden birleştirerek kendi uydurma şarkı sözlerimi oluştururdum. albümün kitapçığındaki fotoğraflar olsun, çekilen videoklipler olsun sanat anlayışımda da etkili olmuştur. özellikle wim wenders hem o zamanlar cine5 vasıtasıyla (sağolsun sefa sirmen) hem de ilerleyen yıllarda istanbul film festivali üzerinden takip ettiğim bir yönetmen haline gelmiş, the million dolar hotel filminin dvd'sini kız tavlamak için kullandığım bile olmuştur (gerçi o filmden çok chunking express daha etkili olmuştu o hikayede).

    şimdi, no line on the horizon'u ilk defa dinlediğim bu sabah vaktinde, dayanamadım ve achtung baby'i bir kere daha dinlemeye başladım. bir nevi zamanda yolculuk oldu.
  • spin dergisi tarafından son 25 yılın* en iyi albümü olarak gösterilmiş (bkz: http://www.spin.com/…albums-past-25-years#page=14).
    aferin spin, doğru işler peşindesiniz (bkz: doksanların en güzel albümleri/#8578239).
  • u2'yu u2 yapan, insanların bu güzide gruba fütursuzca sallamadan önce dinleyip, anlamaları gereken aşmış albüm. kim bilir, dinledikten sonra başucu albümü bile olabilir. neden olmasın? her şey var içinde, aranılan her duygu... her ruh haline hitap edebilen nadir müzik eserlerinden biri.
  • u2 ’nun başyapıtı. bana göre gelmiş geçmiş en güzel u2 albümü. joshua tree ’den sonra insana oldukça değişik gelen bir sound’a sahiptir. daha sert ve daha elektroniktir ama şarkılar o kadar orijinaldir ki bu albüm için rahatça u2’nun 90’lara ve de tüm zamanlara armağanıdır diyebiliriz. bir kere one gibi bir büyük şarkıyı içerir. ancak tüm albümü one’a indirgemek haksızlık olur. so cruel, love is blindness ve even better than the real thing gibi klasikler de unutulmamalıdır. albümün tamamı iyidir, bir iki düzgün şarkı yapıp gerisini sallayan müzisyenlerin ders diye dinlemesi lazımdır, o derece.

    bu öyle bir albümdür ki sürekli dinlenmese de asla unutulmaz. yıllar sonra bile insanın canı çeker, dinlenildiğinde hem heyecan hem hüzün verir. güzel albümdür vesselam, hem de çok güzel.
  • çok uzun zamandır dinlemediğim u2, bugün acrobat şarkısının dilime dolanmasıyla aklıma gelmiş ve beni bu muhteşem albüme tekrar götürmüştür. her bir parçası ayrı güzel, her bir sözü ayrı anlamlı. o kadar uzun bir aradan sonra dinleyince o sözlerdeki derinliği farklı boyutlardan hissettirdi bana. biz iki kelimeyi bir araya getiremezken, bazılarımıza bu yaratıcılığın verilmiş olması pek adil değil.
  • rock müzik tarihinin en iyi albümü diyebilir miyiz? bence diyebiliriz.
hesabın var mı? giriş yap