• benim için efsanevi bir durumdur.

    haftalık rutin olarak konuşmalarımız dışında genel anlamıyla babamın beni aramasının sebebi soru sormaktır.

    işin aslı çevresinde kafa dengi konuşacak birini bulamayan baba, oğlunu küçük yaşlardan itibaren deney gibi görmüş, çocuğa henüz ilkokulda dünyada liechtenstein diye bir ülkenin varlığı ve 2 defa dünya kayak şampiyonu çıkarması gibi gereksiz bilgilerle yetiştirmiştir. bu tarz bir yaklaşım sayesinde deneyde kendine yer bulan çocuk (ki bu ben oluyorum), hemen hemen her spor konusunda bilgi ve fikir sahibi olmuş, tarih ve coğrafya gibi konularda istemdışı şekilde kendini geliştirmiştir. tahmin edersiniz ekşi sözlüğü ilk keşfedişim ile kendisine aşık oluşumun aynı ana rastlamasının şaşırtıcı olmaması buradan kaynaklanmaktadır.

    konumuza dönersek, baba oğlunu rutin zamanlar dışında yalnızca aklına takılan soruları sormak için arar. bu soru cevap klişesinin süresi 2 saniyeden saatlere uzanmaktadır.

    bu noktada telefonla 2 saniye konuşulmaz diyen insanlar olacaktır. babam nasılsın muhabbeti yapmayı pek sevmediğinden doğrudan "gözlüklü hollandalının adı neydi?" diye sorar. çoğu insan için bir anlam ihtiva etmeyen bu soruya benim duraksamadan yanıtım edgar davids olur, o telefon hemen ardından otomatik kapanır. burda alınganlık yapmaya hiç gerek yoktur çünkü muhtemel bir arkadaş ortamında geçen sohbette babanın aklına mevzubahis futbolcunun ismi gelmez, cevabı alır ve içinde olduğu sohbete devam eder.

    soru amaçlı telefonların sayıları özellikle türkiye veya avrupa'da futbol merkezli turnuvaların statü değişikliklerinde artar. anlat bakalım 2. lig b kategorisi statüsünü, bu sene avrupa ligi olmuş uefa nasıl olacak gibi soruların geleceğini daha mevzubahis değişiklikler açıklandığı gün bildiğimden otomatik olarak uzmanlaşırım. gerçi babam günlük bir kaç gazete okumasına rağmen beni bir nevi bilgileri kaydettiği depo olarak gördüğünden otomatik olarak eli telefona uzanır. nitekim kendisinin bu yaklaşımını hayatımda hiç sorgulamadım. açıkçası boş tabir edilebilecek, hayatında gazete kitap okumamış o kadar çok insan gördüm ki babama minnettar olduğumu bile söyleyebilirim.

    son olarak şimdiye kadar telefon vasıtası ile aldığım sorulardan ufak bir potpori yaparak bitiriyorum, aklıma geldikçe eklerim;

    - grease'de kim oynuyordu?

    - shaquille o'neal hangi takımda? (bilmediğinden değil, her trade oluşundan 1 hafta sonra default gelir bu soru)

    - suç ve ceza mı, savaş ve barış mı dostoyevski'nindi?

    - şu an eurosport'ta federer ve nadal oynuyor, arada tribünde birini gösteriyorlar, kimdi o? (televizyonun sesi kısık olduğundan duymuyordur, cevap john mcenroe muhtemelen ama bakmak lazım)

    - nasıl bu çocuk? (3 büyüklerin her yabancı oyuncu alışında)
  • eğer telefonda ne derseniz diyin babanız en sonunda 'sağ ol' diyerek kapatıyorsa, yüzünüzde tebessümle biter.
  • benimkiyle konuşmak kahredici olabiliyor bazen. bir keresinde beni otobüs terminalinden alacak, indim otobüsten, açtım telefonu;
    -baba nerdesin?
    +bu taraftayım oğlum.
    -hangi taraf baba?
    +kapı tarafında.
    -baba kırk tane kapı var hangi kapı tarafında.
    +yav kapı diyom ya oğlum, amaaann bi boku beceremiyon , koca kapıyı bulamıyon vs. v.s
  • zor olduğu kadar acıdır da. fakat konuşamamaktan evladır.

    şu cümlelere cevap verirken 0 ila 2 dakika arasında değişen zaman dilimleri boyunca nasıl geçtiği anlaşılmaz. sonunda telefonun suratınıza kapandığını hissedersiniz.

    -paran var mı?
    -çok para harcama.
    -kredi kartına yüklenme.
    -para yolladım çek onu.
    -paran bitti mi? bitmediyse niye arıyosun?
    -anneni veriyim. ...al.
    -tamam hadi. kapat.

    yazarın bıraktığı izlenim: ben sevgi ve şefkate açım.
  • - babanla aran iyi galiba her gün telefon..?
    - onun benle arası iyi !
  • iyidir güzeldir de o ilk yılları yok mu o ilk yılları. bizimki hem telefona karşıydı sonra baktı olmadı gitti son model bi telefon aldı. aldığı gibi aileyi sülaleyi toptan aradı. ya da arayamadı.

    - alo, kiminle görüşüyorum?
    - oğlum ben baban.
    - anaa.. telefon mu aldın sen?
    - hee yaa. bekle mesaj atcam sana. çatt.!!
    - babaa, aloo..

    yarım saat sonra gelen mesaj;

    - oglüm, mejajım geldi mi

    1 dakka bile geçmeden aradı;

    - mesajım geld mi oğlum?
    - geldi baba geldi. yaa se...
    - tamam. çattt..!!
  • - selamun aleyküm baba nasılsın?
    - aleyküm selam oğlum iyi işte sen nasılsın?
    - iyi baba nolsun uğraşıyoz işte iş güç.
    - heee bizde aynı işte. iyi bişey diyon mu?
    - canının sağlığı baba senin diyeceğin varsa söyle
    - canının sağlığı seninde hayde iyi akşamlar.

    işte bütün diyaloğumuz bu şekilde benim babamla. memlekete gittiğimde de aynen bu şekilde konuşuyoruz. o yüzden sürekli annemi arayıp sonra babamı çağırırım telefona.
  • daha kabus bir durum vardır(bkz: eşinin babasıyla telefonda konuşmak)
  • hani haberlerde bahsederler ya "cumhurbaşkanı bilmem kim, bilmem nerenin devlet başkanınıyla bugün bir telefon görüşmesi yaptı" diye... işte öyle haberlere konu olası bi eylem.

    o kelimeler dolanır, her söylenenin sonuna "hee, e iyi madem" denir, iki taraf da kapatmak ister ama hadi konuşmak istemiyormuşum gibi olmasın diye kasar kendini.. anneyle akan giden muhabbet, her nedense babada tıkanır.

    +"taam o zaman ben haber ederim"
    -"tamam madem"
    +"hadi öptüm, anneme selam. bay bay"
    -"bay baaaaayy"

    ikinci bay'ı uzatır ki "ilgisiz baba değilim" imajı çizer. yiğrin.
hesabın var mı? giriş yap