hesabın var mı? giriş yap

  • yüz yirmi bin yılı öğrenci seçme ve yerleştirme sınavını kazanarak bir üniversitenin tarih bölümüne yerleşmek. tabii o güne değin kıyamet kopmazsa.

    bu bölümü kazanıp sevinen arkadaşa söyleyeceğim şey şu: senin üniversite bitmez arkadaş. 2-3 binlik tarihi layıkı vechiyle öğrenmesi bir ömür sürüyor bizim neslin, sen 120.000 yılı kaç ömre sığdıracaksın?

    tabii biraz düşününce, mesela 0 ila 10.000 arasındaki yılları bir satırda özetleyebileceğiniz akla geliyor. biraz daha çalışkanlarınız bin bin özetleyecek yılları. ama en çalışkanınızın bile "1000'lerin sonu 2000'lerin başında internet çıktı, ekşi sözlük diye bir site vardı. orda eyco diye bir sözlükçü bizden bahsetmişti" deme ihtimali sıfır. hepinizin canı cehenneme güzel kardeşim o zaman.

  • insan hayret ediyor valla hayret ediyor. hiç bir ülkede kendi milletini bu kadar ezen 2. sınıfa sokan bir devlet yoktur diye düşünüyorum. kendi vatanımızda 2. sınıf muamele görüyoruz canımızın hiç bir ehemmiyeti yok. buradan da çok net anlaşılıyor. turist zaten covid mi olurmuş?!!!!

  • birkaç sene önce ev değiştirirken benzerini bizzat yaşadığım hadise.

    acayip bir heyecan var. güzel bir sitede, oldukça iyi sayılabilecek bir fiyata, tam da istediğimiz şekilde bir daire bulmuşuz. hanımla çok heyecanlıyız. araya tuhaf finansal dertler giriyor ama bir şekilde hallediyoruz.

    ona göre çok uzun süre bizim kahrımızı çeken bazı ev eşyalarını da bu vesile ile yenilemek istiyor evin dişisi. tamam ulan diyorum. yepyeni bir hayat. resmen resetlicez yani. herşeyi...

    yenilerin finansmanına biraz olsun katkıda bulunsun diye ikinci el eşya alanlara fiyat soruyorum kimse almak istemiyor. ya da ölmüş eşek fiyatının yarısını veriyorlar. sinir oluyorum . sahibinden sitesinde, zamanında çok özenerek aldığımız hatta neredeyse bir araba fiyatı bayılıp ve tamamen eski evimiz için özel olarak dizayn ettirdiğimiz eski koltuk takımını, camdan sehpaları, bütün ayakları kırıldığı için komple tamirden geçmiş yemek odası takımını ve takımın dibindeki aynalı konsolu (ölmüş eşek fiyatının yarısı*1.1) fiyatına satılığa çıkarıyorum. ulan diyorum, ihtiyacı olan birisi ucuza alsın, ikinci elcilerin elinde paralanacağına bir öğrenciye gitsin, hem bilirim adamı, anlatayım eşyaları, hatıralarını...belki o dda özenir bizim gibi...onlara iyi bakar...asıl derdim taşımaya hiç karışmamak, eşyalar hakkaten çok ağır ve büyük çünkü. gelsinler, eşyaları evden alsınlar...

    akşam oluyor arayan soran yok. halbuki fiyat çok düşük...

    allah allah diyorum, ilana giriyorum, bir mesaj 'abi hayırlı olsun, inşallah ihtiyacı olan birisi alır, keşke ben de alabilsem'

    'e alsana kardeşim işte fiyatı bu' diyorum 'abi o benim için pahalı diyor, evleniyorum çok masraf oldu' diyor

    cevap vermiyorum...birkaç gün geçiyor. eşyaların durumunu tam yazdığım için kimse aramıyor. arayanlar ise hem yarı fiyat teklif ediyor hem de ikinci elci çıkıyor... ne de olsa tamir görmüş masa, bi köşesi hafif sökülmüş koltukları istemiyorlar. bir de nedense telefonda konuşurken semti bile sormuyorlar ama dairenin kaçıncı katta olduğunu soruyorlar, beşinci kat deyince telefonlar hızla kapanıyor.. yani adam beylikdüzünden kartala gelebilir ama beşinci kattan düzgün şekilde eşya indiremez... iyice sinirleniyorum....

    bu arada evlencek elemanla internette muhabbeti ilerletiyoruz. muhitini, düğün tarihini, yerini filan hepsini anlatıyor.

    artık yeni eve taşınmamız lazım. eski evi de sattık, adamlar temizliğe gelecekler. tüm eşyalar taşındı bir bu satılıklar kaldı evde.

    başka da teklif gelmeyince, adamı arıyorum, gel ulan diyorum, madem evleniyorsun, benim de katkım olsun sana... para da istemicem diyorum ama şartım nikah davetiyesi ve eşyalara hiç dokunmayacam...adam çok seviniyor.

    ertesi gün geliyor. genç birisi. elinde davetiyesiyle birlikte. kimliğini de kontrol ediyorum. gerçekten de nikaha bir ay gibi bir süre var. mahalleden bir kamyonet bulmuş, şöför dahil üç kişiler ama şöför hiç bir işe bulaşmıyor. zaten güç bela ikna olmuş, arada soruyorum 'iyilik yaptın' diyor, 'evlenecek' diyor, 'zorla beni de ikna ettiler' diyor. sevabına gelmiş ama taşımaya karışmam demiş...

    iki genç hevesle dalıyorlar eşyalara, ama her seferinde beş kat in çık asansör de yok, zorlanıyorlar...herşey güç bela çıkıyor evden... hepsi kan ter içinde kamyonete konuluyor. bir tek üçlü koltuk var. taşıması gerçekten zor. çok geniş, benim gibi 1.94lük bir adam için özel yapıldı çünkü, illa ki üç kişi taşımak lazım. eve ilk kez girmesi bile olay olmuştu. iki genç uğraşıyorlar didiniyorlar, çıkmıyor salondan, terler damlıyor her taraflarından ama çıkmıyor işte. bizimkisi aşağıda sigara üstüne sigara içen şöförü çağırmaya karar veriyor.

    ve cebinden telefonu çıkarıyor.

    iphone.

    arıyor 'abi bi gel be... noolur be..bak son kaldı be...abi o kadar geldin, yapıver bu iyiliği de be...' diye uzuyor konuşma.. adam kulağında iphone'la resmen aşağıdaki şöföre yalvarıyor, benim ise nutkum tutulmuş, olduğum yerde telefona odaklanıyorum.

    adama evleniyor diye ikinci el eşyaları veren bende yok o telefondan.

    hayatımda acıyla gülümsediğim ender anlardan birisidir.

  • sene 2007 falan, kartal'daki bir anadolu lisesi müdürü sabahın köründe bağırıyor;

    -ben siz vatana millete hayırlı insanlar olun istiyorum, sizi en iyi şekilde yetiştirmek istiyorum, allah var evladım gibi seviyorum ama kim o paspasa sıçan şerefsizin oğlu? evladım siz evde de mi paspasa sıçıyorsunuz? allah belanızı versin lan, allah ölmüşlerinizin de belasını versin! köpek hayvanları! teröristler! terörist hayvanları! * *

    adam da haklı lan. paspasa sıçmak nedir?

  • an itibariyle yandaş cnn turk ekranlarında "help turkey" paylaşımları tuzak mı diye utanmadan yayın yapıyorlar.

    efendim neymiş böyle paylaşımda bulunarak türkiye cumhuriyeti devletini aciz gösteriyormuşuz. devletimizin gücü yeterliymiş.

    ulan adi herifler, kaç gündür ülke alev alev yanıyor, söndürebildiniz mi?

    edit: dün yetmedi, bugün de tartışıyorlar....

    bunların inadına herkesi daha fazla "help turkey" paylaşımı yapmaya davet ediyorum. bunların bu yangınları söndüreceği yok...memleket yanıyor adamlar hala prestij peşinde, turizm peşinde...

  • bilim kurgu yapımı en zor film türlerinden biridir. çünkü muazzam bir bilgi, emek ve sermaye birikimi gerektirir. bütçesi milyon milyon dolarları bulduğu için de ülkemizde pek tercih edilmez. burada parodi gibi şeyler yapılır genelde ancak onlar komedi kategorisine giriyor sanırım.

    şimdi burada türkiye'de neden bilim kurgu yapılmıyor diye anlatmayacağım. çünkü sinemayla az çok ilgilenen herkes size bu sebepleri sayabilir. onun yerine türkiye'de bir bilim kurgu filmi yapmak isteseydiniz bunu nasıl başarırdınız ondan bahsedeceğim. burada kıstasımız bir kısa filmde işi nasıl kotarırsınız değil. baya dev bütçeli hollywood ayarında belki de bir çok dalda oscar'a aday olacak bir yapım nasıl yapılır onu anlatacağım.

    ortada böyle bir film yok. böyle bir film çekme çabası da yok. o yüzden anlayacağınız üzere yazacağım her şey varsayım üzerine kurulu. çünkü bu yazı arkadaş arasında yapılan konuşmalar sonucunda ortaya çıktı. şu şöyle olsa nasıl olurdu, bu böyle olsa nasıl yapardık diye konuştuk ancak pratik olarak tabi ki hiçbir geçerliliği yok bunların. o yüzden arkadaşlar arasında sinema hakkında yapılan bir konuşmayı dinliyor gibi düşünebilirsiniz kendinizi.

    böyle dev bir projenin gerçekleştirilebilmesi için sadece senaryo, oyunculuk yada yönetmenlik yeterli değil. top yekün işi ele alacak birileri lazım. o yüzden bu entryde executive producer'ın yapması gereken şeyleri yazacağım. şimdi hazırsanız muhtemelen projede çalışan herkesin sonunda evinden barkından olacağı, tefecilerin eline düşeceği filmimizin yapımına başlayalım.

    bu projede bütçe kısmını göz ardı edersek mücadele etmeniz gereken iki olgu var. birincisi parodi tuzağı, ikincisi de peşin hükümle çalışan insanlar. şimdi türkiye'de bilim kurgu üzerine gerçekten çok fazla şaka yapıldı. ayrıca turist ömer'den, g.o.r.a.'ya pek çok komedi filmi çekildi. bu yüzden filme başlamadan çok önce bu filmin parodi olmadığını insanlara anlatmanız lazım. çünkü filme bir kere bile gülmeye başlarsa insanlar bunun önünü alamazsınzı ve sizin milyonlar harcadığınız dekorlar falan şaka malzemesi haline gelir bir anda.

    ikincisi de kesinlikle sektörel alışkanlıkları kırmanız lazım. evet bu projenin başına yeni yetme insanları getiremezsiniz. mecburen tecrübeli senaristlerle ve yönetmenlerle çalışacaksınız ancak "ya biz şunu şöyle yazıyorduk, ya çekimi böyle yapıyorduk." dedikleri anda projeye elveda diyebilirsiniz. çünkü o iş gerçekten o insanların dediği gibi yapılıyordu şimdiye kadar. ancak unutmayın ki siz diğer filmlere benzer bir şey istemiyorsunuz. siz dünyayı sallayacak bir film istiyorsunuz. bu nedenle tecrübeli ancak yeni şeyler denemeye açık insanlar bulmanız gerekiyor. bu kısımları aklınıza kazıdıktan sonra iş yazı ekibini kurmaya geliyor.

    senaryoyu bir kişiye veremezsiniz. illaki bir ekip olması gerekiyor. bu ekipten istediğiniz üç şey var. birincisi bilgi birikimi, ikincisi gereksiz güzellemelerden uzak durmaları, üçüncüsü de ciddi olmaları. bilgi birikimi derken bu da ikiye ayrılıyor. ilk kısımda yazı ekibinin isaac asimov, arthur c. clarke, philip k. dick ve adını sayacağımız daha bir çok yazarı hatmetmiş olması lazım. bilgi birikiminin diğer kısmı da güncel bilim ile alakalı olacak. yani bilim kurgu'nun ileri bilim ile temellendirilmesi lazım ve dünyanın kara deliklerin doğasını araştırdığı, sicim teorisini ispatlamaya çalıştığı şu dönemde siz bunlardan geride bir şey yazamazsınız. o yüzden ekibe danışmanlık yapacak fizikçi, uzay bilimci, yapay zeka ve robotik uzmanı gibi insanları danışman olarak ekibe katmanız gerekiyor ki senaryonun bir kısmı gerçekten bilime temas edebilsin.

    türkiye bu konularda o kadar fakir değil. bilim kurgu külliyatına meraklı üzerine güncel bilimi takip eden insanlar var. ancak senaryoyu yazacak insanların fanboy'luktan uzak durması gerekiyor. çünkü bilim kurgu hayranları da tolkien hayranı iki kişinin bir araya geldiğinde yaptığı gibi kült yazarları övme huyu var ve elinizdeki senaryo bir anda bu yazarlara yapılan güzellemeye dönebilir. esinlenmek tamam, gönderme de kabul edilebilir ancak orijinal olmayan bir iş ile bir yere varamazsınız.

    istediğiniz son şey de ciddilik demiştim. şimdi malum büyük bir kitle bu filmin de parodi olduğunu düşünecek. hatta film saçma olsa da dalga geçsek diye bekleyecek. o yüzden maalesef en gerekli yerde bile espri kullanamazsınız. baya dune ciddiliğinde bir iş yapmanız gerekiyor çünkü dediğim gibi insanlar uzay gemisi görünce gülmeye o kadar alışmış ki bir kere başlarlarsa önünü alamazsınız.

    peki bu insanlar kafasına göre mi yazacak senaryoyu? tabi ki hayır. senaryo ekibinin başında bir adet kreatif direktör olması lazım. bu kişi de senaryonun dramatik yapıya uygun (çünkü zaten yeterince deneysel bir iş yapıyorsunuz bari senaryonun yapısı klasik olsun), orijinal ve izleyiciyi boğmayacak bir ciddiyete sahip olduğundan emin olacak. bu kısmı da atlattığımıza göre artık proje için bir yönetmen bir de görüntü yönetmeni bakmaya başlayabiliriz.

    yönetmen için aradığınız ilk özellik büyük işlere hakim olabilen biri olması. türkiye'de çekilen kalburüstü filmlere bakarsanız büyük çoğunluğunun az mekan az oyuncu ile mantığı ile yapıldığını görürsünüz. bu filmler de genelde diyalog ve oyunculuk ağırlıklıdır. ancak bir bilim kurguda bu formül işe yaramaz. yönetmenin belki de elli tane figüran ile yeşil perde önünde plan çekmesi gerekecek. o yüzden bu kadar fazla insanı yönetebilecek elinde megafon ile oradan oraya koşacak birini bulmanız gerekiyor.

    ayrıca dediğim gibi bu kişinin önceki deneyimlerinden faydalanırken peşin hükümlü olmaması lazım. evet daha öyle çekiyordu ama bu film çektiği diğer şeylere benzemiyor. bunu asla unutmaması lazım yönetmenin. ayrıca yeşil perde, kablo kullanımı, özel efekt, görsel efekt gibi şeylerin hepsine hakim olması gerekiyor tabi ki.

    görüntü yönetmeni için aradığınız unsurlar ise şöyle; türkiye'de filmlerde yer alan pek çok yabancı görüntü yönetmeni var. filmi türkiye'de çekeceğiz dedik ama yurt dışından hiç destek almayacağız anlamına gelmiyor bu. görüntü yönetmeni için asıl bakmamız gereken şey ışık ve renk kullanımı. bilim kurgularda genelde güçlü beyaz ışık yada bol gölgeli görseller oluyor. renk için de mat tonlar tercih ediliyor. işte gri, kırık beyaz, parlak beyaz, mat açık yeşil, koyu kahverengi falan. eğer bu tür görselleri rahatlıkla kurabiliyorsa görüntü yönetmeni kriterlerin yarısı tamamdır. işin diğer yarısı da yeşil perde önünde ışık yapmayı bilmesi. çünkü düz bir duvarın önünde ışık yapmak ile daha sonra arkaya başka görüntünün geleceği oyuncuya ışık yapmak birbirinden farklıdır. bu yüzden yeşil perde ile deneyimi olan bir görüntü yönetmeni tercih etmeniz sizin faydanızadır.

    senaryo tamam, yönetmenler tamam (yönetmenin ikinci yönetmeni falan ayarladığını düşünerek söylüyorum) bundan sonra oyuncuları ayarlamanız gerekiyor. türkiye'de bu konuda hem şanslısınız hem değilsiniz. şanslısınız çünkü türkiye'de gerçekten çok kaliteli oyuncular var. şanssızsınız çünkü bu oyuncuların hiçbiri daha önce böyle bir filmde rol almadı. bu yüzden bir ordu oyuncu koçuna ve prova yapacak zamana ihtiyacınız var.

    burada önemli olan şu; baş rolünüz "biyomoleküler vasküler indikatör çalışmıyor." derken yüz ifadesinin inandırıcı olması gerekiyor. yani söylediği kullandığı terimler falan ağzında eğreti durmamalı. bu yüzden senaryo hazır olduktan sonra (yönetmenin çekimler sırasında ve sonrası yapacağı değişiklikleri göz ardı ederek) oyuncuları, oyuncu koçları eşliğinde çalıştırmalısınız. gerekirse fizik, temel mühendislik, tıp, uzay bilimi gibi rollerine uygun alanlarda giriş seviyesinde ders de verebilirsiniz. daha sonra provalar başlayacak. bu provaların da önemi şurada. yeşil perde ile çalışmak oyuncular için gerçekten zor. mesela şöyle bir plan var filmde; karakter pencereden uzay boşluğuna bakıyor ve yıldızları hayranlıklar izliyor. ancak filmde yeşil perde olduğu için oyuncu muhtemelen metalden yapılmış bir çerçeveden üç metreye beş metre yeşil bir şeye bakıyor olacak. burada oyuncunun verdiği tepkilerin inandırıcı olması için iki şeye ihtiyacı var: bir hayal gücü, ikincisi de bu prova. hayal gücü için pek bir şey yapamazsınız ama prova çok faydalı olacaktır. ekip bunları yapmaya çalışırken siz de işin teknik kısımlarını yapacak insanları bulmaya çalışacaksınız.

    ışık bir filmde çok önemlidir. ancak bir şekilde iyi kötü yapılabilir. bilim kurguda ise ışık kritik öneme sahiptir. örneğin close encounters of the third kind filminin finalindeki o etkileyicilik ışık ve müzik ile sağlanmıştır. sizin de böyle ışık yapacak bir ekibe ihtiyacınız var. ekibin özellikle parlak beyaz ve gölge yaratma konusunda becerikli olması gerekiyor. ayrıca mat ışık ve yeşil perde ile çalışabiliyor olmaları da lazım. bu ekibi bulurken görüntü yönetmenine danışın ve istediği sahneleri çıkarın. burada işler orijinal olsun diye uğraşmayın. ekibi toplayın ve üç dört tane sahen izletin daha sonra bu ışıkların aynısını istiyoruz deyin. ve istediğinizden daha azına asla razı olmayın.

    ışık tabi ki tek başına yeterli değil. o ışığın düşeceği bir de dekor lazım. dekor işi şöyle; normal bir filmde mekan ne kadar gerçek olursa sahnenin başarılı olma şansı da o kadar fazladır. burada ise bunu kullanamazsınız çünkü "abi senin uzay gemisini getir de içinde iki üç plan sahnemiz var onu halledelim." diyecek bir teknoloji henüz yok. bu yüzden her şeyi sıfırdan inşa etmeniz lazım. bu inşa sırasında her sahne için farklı set kurmanız gerekeceği için ve bunların yapımını tek tek beklemek filmin süresini 3-5 yıla çıkaracağından filmi platoda çekmeniz gerekiyor. plato dediğim de stüdyo gibi değil. baya dev gibi bir yer lazım size.

    ekibi kurarken dört farklı grup olacak. birinci grup tasarımcılar, ikinci grup inşaat mühendisleri ve mimarlar, üçüncü grup malzeme mühendisleri, dördüncü grup da asıl inşayı yapacak dekorcular, marangozlar ve inşaat işçileri. bu kadar çalışmanın yapılacağı yerde isg uzmanı olması da gerekiyor tabi ki.

    tasarımcılar çizimlerle setleri ve dekorların planını çıkaracaklar. bunlar hayata geçirilmeden önce dekor ekibi bunları tartışacak ve en iyisi neyse ona karar verecek. ayrıca bütün çizimler yönetmen, senarist ve yapımcı olarak sizden onay alacak. burada mesele para değil, olabilecek en iyisinin yapılması. inşaat mühendisleri ve mimarlar inşa edeceğiniz muhtemelen 10 metre ve üstü setlerden sorumlu olacak.

    malzeme mühendislerinin görevi ise şöyle; mesela içi battlestar galactica gibi olan bir uzay geminiz var. malzeme mühendisi galactica'ya bakacak ve işte atıyorum sette şu çeşit alaşım kullanmışlar diyecek. siz de o malzemenin aynısını yada muadilini kullanacaksınız filminizde. burada aman orijinal olsun diye bir kaygınız olmasın. iyi bir şey gördüyseniz kendiniz de uygulamaktan çekinmeyin. eğer tasarım orijinal ise kullanılan malzeme çok önemli değil. bundan sonra iş inşayı yapacak insanlarda. burada da yönetmen günlük olarak yapılan işi kontrol edecek ve eğer filme uygun değilse değişiklik isteyecek. son olarak da isg uzmanı işini eksiksiz yapacak. baret, koruyucu gözlük, kaynak maskesi, eldiven, iskele askısı gibi şeyler eksik edilmeyecek çünkü ufak bir dikkatsizlik insanların canına mal olabilir.

    dekor ile uyumlu çalışması gereken bir diğer kısım da prop'çular. aslında bunlar da dekor ancak özenli bir çalışma gerektirdiği için ayrı bir kısım açtım. burada dekor için düşündüğümüz tasarımcılar ile birlikte çalışacak bir tasarımcı grubu daha olacak. bu iki grubun uyumlu çalışması çok önemli. mesela dune'daki silahlar yada kullanılan araç gereç ile 2001'deki satürn görevindeki gemi birbirinden çok farklıdır. bu tasarımların filmin konusuna ve atmosferine uygun seçilmesi gerekiyor.

    prop işinde de yine malzeme mühendisleri ve uygulayıcılar çok önemli. mesela karakterin elinde roketatar varsa o silahın gerçekten ağır olması lazım. eğer kartondan yapılma gibi olursa gerçekçiliğin arkasından el sallarsınız yine. mesela bir küre var diyelim. bu kürenin de gerçekten ağır olması lazım ki bir şeye benzesin. insanlar filmi zaten neyi yapamadılar diyerek izleyeceği için bu konuda taviz veremezsiniz.

    prop'tan sonra sıra kostümlere geldi. bu konuda iki ayrım var. eğer işte prenses kral falan böyle gösterişli kıyafetler istiyorsanız türkiye'deki modacılar bunu halledebilir. ben farklı bir şey arıyorum hem kostümleri şuna şuna yaptırdık diye reklam yapmak istiyoruz derseniz de italyan yada fransız tasarımcılara yönelebilirsiniz.

    işin diğer kısmı da astronot kıyafeti gibi işlevsel kıyafetler. bu konuda gerçek bir uzmandan yararlanmanız daha iyi olur. bu kişinin yada kişilerin size işte atmosfer yok o yüzden kıyafetin şöyle olması gerekiyor gibi gerçek detaylar vermesi gerekiyor.

    bundan sonra iş makyajcılara geliyor. burada makyaj derken oyuncunun yüzü parlamasın diye pudra sürülmesini kast etmiyorum tabi ki. baya gerekirse maske falan yapabilmesi gerekiyor ekibin. ben bu konuda eski kafalıyım aslında. çok fazla spielberg filmi izlediğim için iyi bir maketin yada makyajın cgi'dan daha iyi olduğuna inanıyorum. ancak şimdi işler değişti. özellikle son 10 senede cgi aşırı yaygınlaştı. şimdi oyunculara makyaj yapmak yerine motion capture kullanıyorlar. ancak tabi yine de her şeyi cgi'a bırakmayıp tamamlayıcı makyaj kullanmanız da filmin inandırıcılığını artıracaktır.

    buraya kadar aşağı yukarı her şeyi yatırım ile burada yapabilirsiniz gibi duruyor. ancak bu adımdan sonrası için yurt dışındaki şirketlerle çalışmanız gerekiyor. burada ayarlayacağınız ilk ekip özel efektler ile ilgili olacak. özel efekt ile görsel efekt arasındaki ayrımı da yapalım yeri gelmişken. mesela bir araba sahnesi var. ve arkaya patlayıcı madde koyup alev yapıyorsanız gerçekte bu özel efekt oluyor. yok patlamayı bilgisayar marifeti ile eklerseniz bu da görsel efekt oluyor. cgi, bilgisayar teknolojisi gelişse de özel efektler hala revaçta. çünkü o sağlam gerçekçilik hissini başka türlü alamıyorsunuz. verdiğim örnekten anlayacağınız üzere özel efektler de biraz tehlikeli. atıyorum arabaya takla attırmak da var içinde, oyuncuyu kablo ile on metrelik binadan atmak da. bu yüzden herhangi bir kazaya mahal vermemek için işin profesyonellerini getirmeniz sizin faydanızadır.

    görsel efektin de şöyle bir zorluğu var. birincisi bu işi öğrenmek cidden çok uzun zaman alıyor. hakkıyla yapabilmek ise yıllarca çalışma gerektiriyor. bu yüzden türkiye'de görsel efekt yapan bir stüdyo açayım onlar benim filmimi yapsın derseniz filmin tamamlanması 10 seneyi bulabilir. o yüzden yurt dışında çalışan bir özel efekt stüdyosuyla anlaşıp filmdeki gerekli işleri yaptırmanız çok daha mantıklıdır. (gerçi yazıda mantıklı pek bir şey yok ama olsun.)

    bilim kurgu filmlerinin öne çıkan en önemli özelliklerinden biri de dev orkestraların çaldığı parçalardır. işte hans zimmer olsun, john williams olsun pek çok tanınmış besteci vardır bu alanda. siz de tabi ki bu geleneği bozmayacaksınız ve bu tarz film müzikleri besteleyen bir isimle çalışacaksınız.

    bu işleri ayarladıktan sonra ses miksajı, dublaj, kurgu gibi işleri de bitirerek muhtemelen batacak olan filminizi tamamlamış olursunuz. e o kadar şey saydın film neden batacak diyorsanız. tam da bu sebepten batacak çünkü aynı anda iyi olması gereken pek çok unsur var. ve bunlardan birini bile (ki acemilikten muhtemelen birden fazlasını) beceremeyeceğiniz için film kötü olacak. ha insanlar merak edebilir nasıl olmuş diye. belki oradan gelen parayla en azından evinizin hipoteğini falan kaldırabilirsiniz.

    peki biz yapamıyoruz da hollywood'daki adamlar nasıl beceriyor bu işi? çünkü orada mesela senaristin ilk filmi olsa bile yönetmenin ilk filmi değil. yada atıyorum oyuncular bu konuda deneyimli. yani bir açığı başka bir alan ile kapatabiliyorlar. burada ise her şey sıfırdan başladığı için nasılsa senaryo iyi buradan yürürüz diyebileceğiniz bir durum söz konusu değil. ancak gönül ister ki burada da böyle filmler yapılabilsin. biz de oturup interstellar çıktığında yaptığımız gibi ya karadelikler öyle değil, kütle çekimi böyle değil diye tartışabilelim.

  • haksız annedir.

    bizim milletin çocukları kadar şımarık çocuk görmedim. büyük ihtimal o restorana girebilseydi çocuğu terör estirecekti. masalar arasında koşacaktı çığlık ata ata, yemeği beğenmeyip avazı çıktığı kadar anıracaktı, ortalığı birbirine katacaktı.

    ben hiç görmedim sessiz sakin oturup, yemeğini yiyip kalkan çocuklu bir aile. illa ki bulundukları ortamı rahatsız ediyorlar.

    bir de tutturmuşlar çocuk bu diye. çocuk dediğin söz dinlemeli öyle deli dana gibi ortalıkta koşturmamalı.

  • tanrı uludur = allahü ekber.

    hah arapça öğren illa anlamlı ibadet etmek istiyorsan diyebilirsin ama olmuyor öyle işte.

    mesela god is great derken de anlamını biliyorum ama “tanrı uludur” derken ki gibi olmuyor. çok basit bi sebebi var aq çünkü türk'üm ben, anadilim türkçe. ha “allahü ekber” demişim ha “god is great” demişim ikisi de uzak ve duygusuz gelir bana.

    maliki yevmid din ne mesela. insan ibadet ederken anlamlı ibadet etmek istemez mi, robot musun sen ezbere iş yapacaksın.

    bi gün yine bu topraklarda türkçe ezanlar okunması dileğiyle.

    edit: ayet düzeltildi.

  • hesabını sandıkta sormuyorsanız beter olun.
    mesala ben seçimde "şahsım"'ın karşısına iblis bile çıksa oyumu iblise verceğim.
    çünkü iblis bile ülkeyi böylesine talan edip çökertmeye, vatandaşını fakirleştirip perişan etmeye utanır, sıkılır, "yok yahu, bu kadar da olmaz, ayıptır" der.

  • bugün problemlerimi çözme politikamı belirleyen bir sözü vardı;

    -oğlum, bağırırsan duyarlar. konuşursan dinlerler.

  • bunu sadece said nursi değil, cin ali okula başlıyor kitabının yazarı rasim kaygusuz da önceden haber vermiştir:

    [c. sinan sağıroğlu sesiyle okuyalım]

    "git ali git." ve "ali haftada yedi gün var." cümlelerindeki derin manaya bakalım. öncelikle ali'nin tam ismi, cin ali'dir. yani insan olmayan ali. bu uzaylı olduğunu gösterir. şimdi ikinci cümleye bakalım: "ali haftada yedi gün var"

    gün neye göre belirlenir? güneş'in konumuna göre. yani güneş'e göre. güneş ne güneş? gezegen. güneş gezegendir. cümlede 7 tane günün olduğu söyleniyor, yani yedi güneş, yedi gezegen demek.

    son cümle: "ali okula git. git ali git."

    yani diyor ki, geldiğin yere dön cin ali, yani uzaylı ali. senin diyor gezegenin diyor burası değil diyor. yedi tane yaşanabilir gezegen var, bunlardan birine git diyor. işte bu da böyle bir kanıttır. çerçeve belli.

    şüphesiz ki bunda niçe kanıtlar var.