hesabın var mı? giriş yap

  • ampute milli takımı ankara büyükşehir belediye başkanı mansur yavaş'ın daveti üzerine 8 kasım'da kendisini makamında ziyaret etmişti.

    geçtiğimiz ay tarihinde ilk kez dünya şampiyonu olan ampute milli takımı oyuncuları, ankara büyükşehir belediye başkanı mansur yavaş'ı ziyaret edince disiplin kurulu'na sevk edildi.

    kaynak

    türk halkının seçimiyle başa gelmiş, başkentin belediye başkanını ziyaret etmek neden suç unsuru ? mansur yavaş yabancı bir ülkenin belediye başkanıda bizim mi haberimiz yok ?

    yada ekmek üreticileri sendikası genel başkanı (bkz: cihan kolivar) “ekmek aptal toplumların temel gıda maddesidir. dediği için neden hapiste ?

    aynı şekilde türk milletinin oyu ile seçilen türkiye'nin en büyük şehirinin belediye başkanı (bkz: ekrem imamoğlu) neden siyasi yasak davası görüyor?

    son soru akp ne yapmak nereye varmak istemektedir?

  • fatih terim: süleyman abay, bana dönüp deseydi, hocam size hiç yakıştıramadım utanır yerin dibine girerdim.
    rıdvan dilmen: hocaya yakıştıramadım
    fatih terim: bir lafım da rıdvan'a, bana yakışanı ben bilirim, yakışır yakışmaz benim bileceğim iş.

  • çocuk sahibi olmayı düşünmeyen çiftlerin yapması en mantıklı olan şeydir.
    evlilik toplumsal bir sözleşmeden ibaret ve geleneksel olarak birbiriyle mutlu olan iki kişinin kesin yapması gereken bir şey gibi gösteriliyor. fakat evli, evlenip boşanmış, evli ama boşanamamış pek çok insandan görüyoruz ki o saçma imzayı attıktan sonra insanlara sahte bir güvenlik ve bağlılık algısı ve beraberinde birbirine saygısızlık geliyor. aynı evin içinde birbirinden uzaklaşan insanlar olmak yerine herkesin kendi evinin olduğu birbirine alan taniyabildigi ama canı istediğinde de haftalarca birlikte kalabildigi bir düzenin daha sürdürülebilir olduğunu düşünüyorum. evli olmamak ilişkiyi daha az exclusive yapmaz. evlenmek aldatılmayacaginizi garantilemez. hayattan ve birbirinizden mutlu olmak için iki aileyi birbirine bağlayan bir devlet sözleşmesine ihtiyacınız yoktur. evlenmiş olmak da bir sosyal statü değil, böyle gören bir çevreniz varsa zaten çevrenizi değiştirmeniz gerekiyor.
    bazılarınız türkiyede "en modern" ailenin bile babasının kızının evlenmeden birlikte yaşamasına izin vermeyeceğini falan söylemiş. yetişkin bir insan - bu kadın olsun erkek olsun fark etmez - hayat kararlarında aile onayını bekliyorsa izin alması gerekiyorsa o insan bir birey değildir. boşuna paternalist aile düzenini sürdüren bitik tipleri "modern" "açık fikirli" "progresif " falan nitelemeyin. babasından izin alma derdi olan kadından da bir halt olmaz zaten.
    son derece eğitimli ve kararlarımın hepsine saygılı bir ailede büyüdüğüm için tekrar mutlu oldum.

  • genellikle acile grip nedeniyle gelip ilaç yazılıp gönderilmesine tepki olarak :
    - bi seron bile takmadınız
    diyenlerin , zorla kendilerine serum taktırmayı başardıklarında , müşahade odasında selfiesini çektikten sonra
    - ay bitmedi bu serum da
    diyerek yapmaya kalkıştıkları eylem.

  • bazı sahneleri hala aklımdan çıkmayan anime, özellikle de chihiro'nun trenle seyahat ettiği sahne. ne kadar enfes bir sahnedir o, tren, akşamüstü, ışıklar, sular, müzik..... daha güzel olamazdı kesinlikle...

  • roma'da yemek yediğimiz minik bir restaurantta arkadaşıma "burda herkes türke benziyor. şu arkandaki adama bak, bildiğin allaaan konyalısı" dememle birlikte adamın masaya gelip "aaa siz de mi konyalısınız yoksa?" demesi. kibarlığıyla ezmesi, kemkümlerime ve bize her yer konya gibi salak bir espiriyle sıvamama bile gülmesi.

    italya denince aklıma yerin dibine girdiğim bu sahnenin gelmesi çok acı.

  • dünya tarihinin hiç bir diliminde, hiç bir yerinde devlet bu kadar yüzsüz, bu kadar umursamaz olmamıştır.
    her başa gelen olayı ya halktan biliyorlar, ya halka fatura ediyorlar. onların orada ne iş yaptığını kimse anlamıyor.

  • hedef kitlem; cumartesi gecesi evde oturan ezik ve yalnız insanlar . evet, hep beraber gülümseyelim istemez misiniz? haydi toplanın öyleyse.

    neredeyse her allahın günü üreticide yatıp kalktığımız günlerden bir gün, fabrikada bazı denemeler yapıyoruz yine. yorgunluk, sinir, stres had safhada. yüzler de, bunlarla doğru orantılı olarak, asık. ben de beş karışlık suratımla üretimde dolaşırken, pres makinasının arka tarafında duran atıl tezgahın üzerinde üç adet ansiklopedi gördüm. iki tane ana britannica bir tane de meydan larousse, gazetelerin verdiklerinden... önce yanlış görüyorum sandım, çünkü resimde öyle sakil duruyorlar ki. sonra tezgahın başına gittim, üstleri başları etrafa uyum sağlamış halde ve eser miktarda yağ içinde olan ansiklopediler orada duruyorlardı, evet. fırsatı kaçırmadım ve hemen pres ustasına seslendim;

    - hayırdır veysi usta, bunlar nedir?
    + ha, onlar mı? onlar benim büyük sözlükler. geçen hafta bizim evin oradaki çöpün kenarında buldum. birileri atmış, ben de aldım buraya getirdim. her gün vardiya molalarında, öğle yemeklerinden sonra, açıp okuyorum biraz biraz. bir görsen dünya bilgi dolu içi, bir sürü de şey öğrendim. bu yaştan sonra, bunun bağımlısı olduk iyi mi?

    (tarifsiz bir gülümseme ve ışıl ışıl gözler eşliğinde, devam ediyor)

    + bizim okuma şansımız olmadı ki. ortaokulu bitiremeden usta yanına verdiler bizi. şimdi benim çocuklar okusun istiyorum. ama her gün başka başka şeyler öğreniyorlar, görüyorlar, gelip evde soruyorlar, “bilmiyorum” demek çok ağrıma gidiyor. belki bunları okursam, onlara da bir faydam dokunur.

    bazı insanlara babalık nasıl da yakışıyor değil mi? veysi usta, o gün bana da babalık etti bir anlamda. okul okumadan da öğrenebildiği, ve etrafına öğretebildiği, şeyler var çünkü. bazılarımızın parayla pulla, çok okumakla, çok bilmekle sahip olmaya çalıştıkları var, onun cümlelerinde...