hesabın var mı? giriş yap

  • benzetmek gibi olmasın da alkol içip çevresine zarar verenler mi daha fazla yoksa din adına kafa kesenler mi?

    valilik çıkıp da din yasaklansın diyor mu? demiyor. bu karar da ideolojik bir karardır. nasıl olsa referandumda kılı kılına öne geçtik, güç bizde artık demenin lacivertidir.

  • bir de böyle adamlar türedi son zamanda. aha bu da son örneği:

    (bkz: eylemcilere söven esnaf)

    daha önce bunun bir örneğini de tcdd grevinde görmüştüm. adamlar hakları için greve gitmişler. seferler durmuş. adam gideceği yere gidemediği için grevcilere küfrediyordu. millet mecburdu sanki sen biryere gideceksin diye üç kuruşa çalışmaya.. yada senin işin aksamasın diye evinde oturmaya.

    doktor dövülüyor mesela bir hastanede. doktorlar greve gidiyor. "e ben hasta olsam ne olacak?" diyor bu andavallar.

    adamların işi görülsün de isterse dünya yıkılsın umurlarında değil.

  • yalnız polis olup ölümüne solcu dövmesine ramak kalmış adamların okuldan atılınca solculardan medet umması da nedir? solcular olmadan kendi hakkınızı arayamıyor musunuz mübarekler?

    edit: başlığı açan maklubeci "polis kolejinden atılanlar için tatlı su solcuları neden eylem yapmıyor" diyordu entry'sinin ilk halinde kısaca. her yediği ayarda entry'i değiştirip revize etmiş, yetmemiş eklemeler yapıp roman ölçülerine getirmiş. biline.

  • kabaca hesapla 2 pide yiyip 2 de ayran icmisler desek ve cebimizdeki bozuk 5 adet 1 lirayi dusunsek, biz o ayranlari aliriz da pidelere melul melul bakariz anca.

    bu duruma dusmemizde emegi olanlarin allah belalrini versin.

  • türk dizi ya da filmlerinde bütün karakterlerin ismi farklı.

    normalde bir sokakta 3 mehmet 2 mustafa 2 hasan ne bileyim 4 mustafa 5 ayşe bulunurken dizilerde her karakter farklı isimde.

  • "fenerbahce kulubunun her tarafta mazhar-i takdir olmus bulunan aseri mesaisini isitmis ve bu kulubu ziyaret ve erbab-i himmeti tebrik etmeyi vazife edinmistim. bu vazifenin ifadesi ancak bugun muyesser olabilmistir. takdirat ve tabrikatimi buraya kayd ile mubahiyim."
    m.k. ataturk

  • ulusların düşüşü
    güç, zenginlik ve yoksulluğun kökenleri
    daron acemoğlu - james robinson

    günümüz gençliğinin mutlaka okuması gereken kitap..

    zira buncağız dahil, yaşlı kuşakta umut yok.. bu kitapta anlatılan somut bilgileri her ne ideoloji benimsediyseniz benimseyin orada kullanabilirsiniz.

    kitap elbette liberal hatta neo-liberal bakış açısına sahip ama sonuçta bir kuram sunuyor ve onu savunuyor.

    kitap üzerine:

    iki tesadüf nedeniyle kitapta öne sürülen kuram beni fazlasıyla etkiledi.

    birincisi, clifford d. conner’in halkın bilim tarihi ve ha joon chang’in sanayileşmenin gizli tarihi kitaplarının ardından okudum.

    ikincisi ise kitabı okumadan önce tesadüfen daron acemoğlu’nun kitapta öne sürdüğü kurama ilişkin uzun bir konuşmasını dinledim.

    halkın bilim tarihi, bugünün dünyasını oluşturan çok kritik bilgilerin kökenlerini araştırıyor. bilim tarihinde, çoğu batılı bilim insanların adıyla anılan çok sayıda buluş ya da bilginin aslında bilgi olarak var olduğunu ileri süren bir kitap. mesela, çiçek aşısı afrika kabileleri tarafından binlerce yıldır kullanılıyor. yön bulma vb. denizcilik yetenekleri güneydoğu asya’daki ada halklarında çok ileri düzeyde. abd’de mısır tarımını verimli hale getiren afrikalı kölelerin çiftçilik yetenekleri vb. kitaba göre bilimdeki sıçrama (kitap yayınları, bilginin yayılması vb. etkileri göz ardı etmiyor) bilimsel düşünmenin ve buluşların sistematik hale gelmesi ve disiplin haline gelmesi.

    sanayileşmenin gizli tarihi ise (orijinal ismi bad samaritans. the myth of free trade and secret history of capitalism) bugün her tür korumacılığı hatta devletin rolünü tartışmaya açan ülkelerin, geçmişte ekonomilerini büyütmek için devlet desteklerine hatta korumacı önlemleri nasıl kullandığına dair net bilgiler veriyor.

    ulusların düşüşüne ilişkin konuşmayı dinlediğim için kelimenin tam anlamıyla “coşkulu bir liberalizm güzellemesi” bulacağımı zannediyordum.

    ancak coşkulu bir liberalizm bulmakla birlikte; sosyal bilimlerde uzun zamandır eksikliğini hissettiğimiz, gerçek anlamda geleceği tasarlamada kullanabileceğimiz bilimsel bilgilere dayalı bir kuramı görmekten büyük mutluluk duydum.

    evet kitap büyük bir bölümünde “neo liberalizm güzellemesi” ama ister liberal, ister neoliberal isterse sosyalist olsun belirli bir dönemde belirli bir topluluğun sıçramasındaki ana etkinin, insanların (toplumların) yaratıcılıklarına ve tercihlerine fırsat sağlanması olduğunu ispatlıyor. bu bazen paranın motivasyonuyla, bazen yeni bir şeyler yapmanın motivasyonuyla, bazen son derece güçlü siyasi akımların motivasyonuyla gerçekleşiyor.

    gelişmenin asgari şartının özgürlük olması şaşırtıcı değil. özgürlüğün korumasının objektif kurallara bağlanması (pozitif hukuk) ve üstelik bu kurallar dizisinin ortak görüşlere dayalı üretilmesi (meclisler) ve bu meclislerin yargıyla birlikte özgürlükleri ve güçlerini korumak için özgürlükleri korur tavır içine girmelerinin önemini fark etmemiştim.

    kitapta şaşırdığım en önemli unsur: bugün türkiye’nin yaşadığı güçlü bir çoğunluğa sahip iktidarın, bu gücüne dayalı olarak hukuku ayakbağı görmesi, meclisi sindirmesi ve hukuk üstünlüğü yerine kendi hukukunu dayatmaya yönelik girişimlerinin, tıpa tıp olarak güney amerika ülkelerinde yaşanmış olmasıdır.

    benzerlik o kadar büyük ki, neredeyse ortada bir şablon var ve bu şablon uygulanıyor gibi.

    ulusların düşüşünde öne sürülen “verimli döngü” ve “kısır döngü” kendini yeniden üretir tezi son derece güçlü.

    tarihi kırılma anlarındaki farklı yönlere gidişi olumsal olarak açıkladığı kadar, bu farklı yönlere gidişin nedenlerini ana tezindeki formüle göre inceleyerek doğrulaması da güçlü bir tez.

    ulusların düşüşü, acemoğlu ve robinson gibi liberalizm-neo liberalizmi coşkuyla savunmaya yaradığı kadar, bugün sol iktisadın sıkıştığı marksizmi ileri taşımak için de pekala kullanılabilir bir tez.

    özellikle ülkemizde de çok sayıda gözlenen, coğrafyanın, kültürün, dinin gelişmenin önündeki engeller olduğu yönündeki batıl inançların yerine ölçülebilir ve gözlenebilir bir araç sunuyor geri kalmışlığın nedenlerine ilişkin.

    savunma mekanizması gibi, toplumlar da entelektüel düzeyde geri kalmışlığın nedenini “kendimiz dışında” arama eğiliminde: din, kültür, coğrafi konum vb.

    oysa sorun biziz: bireysel yaratıcılığa alan tanımazsan, insanların tercihlerine saygı duymazsan, insanların kazanımlarını, tercih yapma hakkını ve yaratıcılıklarını koruyacak bir hukuk sistemi kurmazsan ve bu hukuku devletin kendisinden bile üstün hale getirmezsen, yasama, yürütme ve yargı erklerini birbiriyle ve hepsini de halkın tercihleriyle denetleme yollarını kapatırsan geri kalırsın.