628 entry daha
  • aşırı rahatsız edici bir dizi ve başarılı.
    21 yaşında filandım. internetten böyle bir sapığım olmuştu, hayli korkmustum cunku vazgecmiyordu asla. bana gosterdigi ilgiden ziyade yazdigi seylere bayiliyordum. inanin boyle bir edebiyat gucu nadir denebilecek kadar insanda vardir. hala saklarim mailleri acip okurum arada kitap niyetine.
  • zekice bolca iphone reklamı yapılan kara mizah dizisi
  • edit. spoilerın *mna koydum bilginiz olsun.

    mağdurun kim olduğunu idrak edemediğim yapım.

    dizide anlatılan haliyle asla martha'nın fail, başrolümüzün mağdur olduğunu düşünmüyorum.

    taciz suçlamasında cevap vermeyen, çizgilerini net şekilde belirten bir mağdurun olması gerekirken dizide gayet durumdan hoşnutluğunu defalarca kez dile getiren bir mağdur gördüm. işin sonunda failin aylarca hapis yatmasını gerektiren bir sahne oluştu ve bu beni ziyadesiyle rahatsız etti.

    polisin tek telefonu bile söz konusu failin eylemlerini kesmesini sağlamışken sayın mağdurumuz gidip faille sevişmeyi uygun görüyor. bu kadar rezilce bir sahnede bile martha'nın sapık, sapkın, takıntılı olduğu üzerine odaklanılmış.

    hayır, övülmekten hoşlandığı için hukukun taciz olarak addettiği fiillere göz yuman bir mazoşist var dizide. kimse kusura bakmasın ortada bir orospu varsa o da başroldeki arkadaşın ta kendisidir.

    diziyi de günah çıkarmak veya vicdan mastürbasyonu yapmak için çektiğini düşünüyorum. neticede şöhret uğruna kendine vurduran bir arkadaştan bahsediyoruz. bu sahnede nasıl oluyor da martha tek sapık olarak etiketleniyor anlamak mümkün değil.
  • herkesin galiba aksine, üzülerek ben sizin o sadistçe, narsistik cezalarınızı vermek istediğiniz kişiyim. bu dizi bir harika dostum. son bölümde çok ağladım. anladım ki, ben martha'yım. karakterin fiziksel görünüşünün tam aksine bana kalırsa anlatılan bi bakıma, hani şu çok cool görünüp, hayatından her gün üç saatini fake hesabından seni ve ex'lerini stalklayan kız.

    puanım: 9/10

    çook uzun zamandır ilk defa, 4. bölüm sen bir başyapıtsın.
  • aşırı derecede rahatsız edici detaylara ve gerçekliklere değinilen çok katmanlı bir dizi olduğunu daha ilk bölümden anlayaşılabilmektedir.
    dizinin en korkutucu yanlarından birisi ise bence donny'nin martha'nın yalan söylediğini bile bile hasta bir insandan faydalanmasıdır. daha ilk sahnelerden itibaren martha'nın avukat olmadığı bahsettiği ünlü davalara bakmadığı seyircinin gözüne sokularak gösterilmektedir. ayrıca donny'nin martha'yı evine bıraktığında gördüğü telefonlardan sonra bile tedbir almadan kaçması tam olarak hasta bir kadından faydalanmaya devam etme kararının sonucudur.

    bence net olarak yaptığı şey tam olarak martha'nın hastalığından faydalanarak düşük özgüvenini yükseltme çabası.

    ---spoiller---
    ilk bölümden donny'nin acıyarak çay verdiği kadın ile aşırı empati kurması ile dizinin psikolojik katmanlar üzerine kurulduğu söylenebilir. aşırı derece de düşük özgüvene sahip ana karakterimiz sahnede martha'yı gördükten ve etkileşime geçtikten sonra beğenilme duygusuyla özgüvenini yükseltmiş ve ardından sahne performansında da yükselme yaşamıştır. gösteride seyirciler gülmezken donny'e gülen tek kişi martha'dır.
    aslında martha'nın ilgisi özgüvenine ve pohpohlanma ihtiyacına iyi geldiği için donny uzun süre martha'yı kendisinden uzaklaştırmak istememektedir.

    ilerleyen bölümlerde ise teri'nin donny'e söylediği sözler kesinlikle dizinin bağlamı yansıtmaktadır.
    teri martha'dan faydalanmaya kontrollü bir şekilde devam etmek istediği için martha'yı polise gitmekle tehdit etmiş ancak bu eylemi ancak 6 ay sonra martha'yı kontrol edemeyeceği zaman gerçekleştirmiştir.
    martha'dan e-posta almadığı zaman endişelenmesi ve sürekli martha'dan haber beklemesi de bence bunun açıklamaktadır.

    4. bölüm kan dondurucu seviyeye gelmiş ve ünlü olmak arzusunun ardına sığınan donny'e aslında yaşadığı tacizlere sadece takdir ettiği birisinden güzel sözler duymak için sessiz kalmıştır.
    yaşadığı tecavüz sonrasında cinsel yöneliminde değişikliklerin olması ve ana karakterin cinsel kimliğini kaybetmiş ( heteroseksüellikten biseksüelliğe evrilmesi ya da yönelimini farketmesi ) olması travma sonrası sendromlar gibi görünmektedir. yani ana karakterlerimiz donny de asla masum değildir.

    dizi de değinilen itiraf bölümünde ise aslından kurulan çarpık hasta ilişkilerin nasıl bir pattern de ilerlediği bizlere anlatılmaktadır. ben dizinin en çok bu kısmını sevmiş olabilirim. martha, donny'yi rastgele seçmesi, bir tesadüf değildi bunun nedeni donny'nin yaralarıydı.

    donny'nin babasıyla yüzleştiği sahnede babasının da tacize uğradığını sadece "katolik kilisesi" üzerinden vermeleri ise katolikler için odadaki fil durumu, bu ince detayın işlenmesi üzücü ve bir o kadar inceydi.

    dizinin sonunda donny'nin senaristin evine gitmesi ve çay içerek konuşmaları aslında hem donny için travmalarıyla yüzleşme hemde kafasındaki soru işaretlerini netleştirmesi için önemliydi , yazara gitti çünkü en başından beri kafasını kurcalayan sorunun cevabını aramaktadı" yazar donny de bir ışık görmüş müydü yoksa sadece ondan faydalanmak için mi onunla görüşmeye devam etmişti?" yazarın beraber çalışma teklifine evet demesi donny için önemliydi. 4. bölümde sürekli "o evden kaçarak gitmeliydim" eylemini son bölümde yazarın evinden koşarak çıkarken gerçekleştirdiğini görüyoruz. bu da donny'nin iç sesine bir selam göndermesi olarak yorumlanabilir.

    özetle bu diziye sadece bir tacizci kadın ve madur ettiği adam gözüyle bakmak oldukça yüzelsel kalacağı gibi yazılan tüm entrleri de incelemeye değer kılacaktır.
  • burada yazıldığının 100'de 1'i kadarlık bir dizi bile değil. tam abdurrahman çelebi mevzusu, o kadar kötü diziler var ki, bu iyi gibi gözüküyor.

    10 üstünden 6'lık bir dizi. ne çok, ne az.
  • --- spoiler ---

    bana sorsalardı bu karakterlerden hangisi olayı gerçekte yaşayan kişi diye donny yerine martha derdim. jessica gunning o nasıl bir oyunculuktur?? muhteşem bir oyuncusun, sana çay veren elleri ne de güzel pişman ediyorsun.*

    ayrıca, donny'nin sözüm ona mentoru da nasıl bir oyuncuysa artık barda daha ilk göründüğü sahnede tüm pisliğini akıttı yüzünden. dedim bu adamda bir iş var.

    velhasıl, küçücük bir ilgi ve onay kırıntısına bile muhtaç yüreklerin ilgi gelsin de nereden gelirse gelsin diyerek çılgınca maceralara atıldığı yürek burkan ve bir o kadar da tam netflix'lik dizi. insanı hem irrite ediyor hem bu ne yahu dedirtiyor hem de izletiyor.

    en güzel yer(leri) de tabii ki karakterin hem gösteride hem de son bölümün son sahnesinde kendiyle yüzleştiği anlar... bir de donny'nin gösteride değil de teri ile diyaloglarında daha komik olduğunu fark ettim. yani, etkileşime girdiğinde daha espritüel oluyor. ne o deli deli aksesuarlar? gutlu mutlu ayaklar? sen de az deli değilsin, donny. yoksa tony mi demeliyim?

    --- spoiler ---

    sent from my good old xiaomi
  • dizinin konusu güzel, marthayı oynayan abla inanılmaz oynamış. ince güzel detaylar var, özellikle ilk bölümler çok akıcı, e kalanı da 1.5 saat falan zaten :)
    başrolümüzün içsel monologları hoşuma gitti. içinde bulunduğu durumu “bu ilgiden keyif alıcak kadar çaresizim” gibi günümüzde pek göremediğimiz dürüstçe monologlarla açıklıyor. bu içsel çözümlemeler gerçekten hoşuma gitti.
    fakat… netflix yeter babacım ya. günlük hayatta sanki eşcinsel oranı %70, trans birey oranı %87. her dizide, her yapımda, straight dümdüz birey sayısı neden bu kadar az, tamam anladık düşüncenizi biliyoruz ama hangi görüş olursa olsun bu kadar empoze etmeye çalışmak çok rahatsız edici. iki kolunu aç yolda yürürken koluna çarpan kaç kişi böyle ki sen bu oranlarda veriyosun her dizide. büyük bir sorun değil katiyen ama her dizide her dizide çok eğrelti duruyor, yapmayın.
    velhasıl kelam izlenir, tavsiyedir, müthiş değildir, zaman kaybı hiç değildir, çıtır çerez niyetine gider
  • izlerken boğulduğumu hissettiğim , nefes almamın çok zorlaştığı dizi.
  • izlerken boğulduğunu hissedenler filan var ya, yüksek ihtimal, yanındaki angutun sigarayı abartmasından muzdarip olmuşlardır…
    lan başroldeki adam bizzat kendi deneyimini filmleştirmiş, “kendin pişir kendin ye” mangalına sermiştir…
    adam gerçekten tüm bu boktan hayatı rol keserek anlatıp, acılarını (o da varsa) paraya tahvil ederken, bizim ılık ruhlular boğmaca geçiriyor…
    hiç mi show haber, müge anlı, beyaz tv izlemedin neptünlü kardeşim? burası dünya hatta türkiye. oksijen miktarın yaşadığın travmaya göre değişir. onu da film izleyerek ısraf edip, atık sayılması gereken ölü beyin hücreleriyle bu ortamlarda gerilim kasma…

    t. bir dizimsi film. kimine göre oksijeni az ortamlarda ölüme neden olabiliyor.*
24 entry daha
hesabın var mı? giriş yap