hesabın var mı? giriş yap

  • henüz doğmadı, doğduysa da az sayıda doğdu ya da bizim eve henüz uğramadı. ben de istemez miydim böyle bir insan olayım. sabah ekmek almaya gitmek zulüm gibi bir şey. ama biliyorum var bir yerlerde bu tip insanlar, özlemle beklenen cinsten.

    bunu yapan insan alnından öpülesi bir insandır. böyle efendi efendi gidiyor, iki tane taze ata ekmeği alıp geliyor, hayal gibi. yıllardır bunun sorununu yaşamadan ağız tadıyla bir kahvaltı edemedik arkadaş. bak küçük erkek kardeşe verilen ekmek alma görevi denilmiş, kayıtlara bile geçmiş. sen daha neyin isyanındasın? bende var bir tane bu küçük erkek kardeşten. baya küçükken iyiydi bu, sessiz sedasız gidiyordu. ergen oldu eşitlikten ve haklarından bahsetmeye başladı. o gün bu gündür de pazar sabahlarına; ekmek almaya sen git, yok ben gitmem, hep ben gidiyorum, en son ben gitmiştim gibi kavgalarımız eşlik eder oldu. şimdi bir de çakallığa başladı iyiden iyiye, önceden kalkıyordu en azından kavga mavga bir şekilde biri gidiyordu. bizimki zamanla sabah ekmeği alındıktan sonra uyanan küçük kardeşe evrildi.

    gelmiş geçmiş en süper kahraman sabah ekmek almaya arıza çıkarmadan giden kahramandır; breadman.

  • öğrencileri antropolog margaret mead'e uygarlığın ilk işareti nedir diye sormuşlar. herkes toprak kaplar, balık iğnesi ya da toprağın işlenmesi gibi yanıtlar beklerken, mead "kırılıp iyileşmiş bir uyluk kemiği" demiş.

    "doğada hiçbir hayvan kırık kemiği iyileşene kadar hayatta kalamaz. doğada kırılan bir kemik avcıların sizi yemesi için beklemek ya da açlıktan, susuzluktan ölmek demek. ama iyileşmiş bir kemik, birisinin o insanın bacağını sarmış, onu güvenli bir yere taşımış ve yaşaması için yiyecek içecek sağlamış olması demek ."

  • cumhurbaşbakanından gelen ibretlik pas.

    şu şekilde cevap verilmeli:

    sen beni, benim tuvalet temizleyen asgari ücretle çalışan vatandaşıma benzeterek mi aşağılamaya çalışıyorsun, bu benim için aşağılama değil onurdur. alın teriyle para kazanana benzetilmek kadar güzel bişey var mı? ama merak etme, yakında onuruyla çalışan herkesi senin zulmünden kurtaracağız, hakettiği yaşamı, hakettiği kazancı almasını sağlayacağız.

    -------------------------------------
    debe'ye giren entrilerin editlenmesi modasının biraz bokunun çıktığını düşünmekteyim. bu yüzden, bu edit için, benim gibi düşünen siz sözlük yazarı arkadaşlarımdan özür diliyorum. aritra'dan gelen istek üzerine edit:

    (bkz: minik gülce için yardım kampanyası)

  • debe editi: #115674846 afiyet olsun.

    cag kebabi %100 kuzu eti veya oglaktan yapilir.
    doner cogunlukla dana + kuzudan yapilir dana eti baskindir.
    cagda kiyma olmaz.
    bazi yorelerde donere kiyma konur bazilarinda direkt kiymadan yapilir.
    cag kebabinda reyhan olur.
    donerde olmaz.
    doner tam pismis olarak servis edilir.
    bu yuzden dik olarak takilir ve yagini daha az kaybeder.
    kuzu eti zaten cok yagli oldugundan yagini kaybetse de lezzetinde eksilme olmaz.

    birinin dik birinin yatay olmasinin sebebi budur. eskiden doner de yatay yapilirdi ancak eti kuru oldugu icin sonradan dik yapilmaya baslanmistir.

    hatta bu konu hacivat karagöz neden öldürüldü filminin ufak bir sahnesinde irdelenmistir.

    ayrica;
    cag kebabinin pisirmesinin bir kismi siste donerek bir kismi ise cag ya da bico adi verilen porsiyonluk sislerde yapilir.
    cag cok yedirtir.
    doner bir yerde tikar.

    ikisinin tadi size ayni geliyorsa kotu bir haberim var;
    muhtemelen tat alma duyunuzu kaybettiniz, korona oldunuz.

  • halbuki taş yemesi gerekirken hiç haddi olmadan ekmeğinin peşinde olan tiptir.

  • hoimar von ditfurth'un söylediğine göre; insanların hayaletlerin varlığına inanmalarının muhtemel sebeplerinden biri de, tanıdığımız anda geç kalacağımız (öleceğimiz) düşmanlara karşı beynimizde oluşturduğumuz bir güvenlik sistemi olabilir.

    bu adamdan her bahsettiğimde, 'beynin katmanlı mimarisi' konusuna yeniden girme mecburiyeti hissediyorum. bir bütün olarak bir anda oluşmayıp, zaman boyunca evrimleşerek karmaşıklaşan beyin, farklı amaçları ve bilgileri bir arada taşıyan bir yapı olarak ortaya çıkıyor. en ilkel sinir sistemlerinde sadece bir sinir düğümü halinde bulunan beyin, bedenin kan akışı, sıcaklık, ışık alımı gibi temel değerlerini kontrol eden bir merkez halinde iken (altbeyin), daha gelişmiş olsa da "bir birey olarak muhakeme etme ve hayatını yönetme" yeteneğine henüz kavuşmamış bir canlıda, bu gereksinimleri 'türün iradesi' üzerinden karşılayan, arzular ve korkularla tetiklenen bir çok 'paket program'ın bir arada bulunduğu bir katman daha ortaya çıkıyor: ortabeyin. ancak tüm bu altyapı hizmetlerinin sağlanmasından sonra biz insanlar gibi canlıların seviyesine, bilinç ve özbilince yol açan üstbeyin yapılanabiliyor. [şu entrilerde biraz daha etraflıca bahsetmiştim: (#12926106), (#12395666) ]

    arzu ve korkuların merkezi olan ortabeynin, canlının hayatı boyunca sıklıkla karşılacağı durumlar için klişe eylemler üretmesini sağlayan paket programların merkezi olduğunu söylemiştik. günümüzde birçok canlının bu seviyedeki beyin kapasitesiyle hayatlarını sürdürdükleri düşünülüyor. örneğin tavuklarla yapılan bir deney hayli ilginç:

    tavuğun beynine elektrotlar bağlayan manyak bilim adamları, tıpkı televizyon tamircileri gibi farklı noktalara elektrik vererek canlının davranışındaki değişiklikleri inceliyorlar. belirli bir noktada, ortada bariz hiçbir uyaran yokken, tavuk bir anda uzakta bir düşman görmüş gibi huzursuzlanmaya başlıyor. gözlerini uzakta bir noktadan ayırmıyor; ve belli ki, bu noktanın kendisine gitgide yaklaştığını hissediyor. bu esnada ortamda kendisinden başka tavuk olmamasına rağmen arkadaşlarını haberdar etmek için sesler çıkarmaya başlıyor. zamanla huzursuzluğu artıyor. artık çok daha yakın bir noktaya bakıyor ve gitgide kendi çevresinde dönmeye başlıyor. bu dönme hareketi gitgide daha hızlanıyor ve artık çığlıklar atarak, zıplayarak kaçmaya çalışıyor. bu esnada bilimadamları tavuğun beynine verdikleri elektriği birdenbire kesiyorlar. tavuk kaçmayı bırakıp, düşmanını sağda solda aramaya başlıyor. korkusu önce huzursuzluğa, sonra da kıvanca dönüşüyor. zafer çığlıkları atan tavuk, arada bir düşmanının olası yerlerini kollasa da, keyifle yerine oturuyor.

    tavuğun beyninde tüm stratejisi önceden kaydedilmiş bir düşman; gelincik benzeri bir hayvan var. bir birey olarak kendi hayatı boyunca hiç karşılaşmamış olsa bile, tavuk türünün gelincik türü hakkında edindiği bilgiler tavuğun kendi bireysel varlığından çok daha kadim ve bu bilgiler hayat kurtarıcı olarak son derece önemli.

    bir sokakta gündüz vakti neşe içinde yürürken geceleyin etrafın çok daha korkunç görünmesi, bazı şekillerin insana ya da başka bir korkunç canlıya benzemesi, seslerin yüreğimize işlemesi ve bunun gibi birçok davranış değişikliği, türümüzün kendisi için tehlikeli olarak gördüğü ortamlarda görevi yine ortabeyindeki klişe davranış programlarına devrettiğinin açık bir göstergesi. "bir uzaylı tavuğu incelese, hiç tanımadığı bir canlı olan gelincik hakkında da bir çok bilgi edinebilir," diyor ditfurth. aynı şekilde insanın korkularının incelenmesi, geçmiş milyon yıllar boyunca insan türünü tehdit eden canlılar hakkında kritik bilgiler verebilir.

    kendisiyle burun buruna geldiğinde ölümümüzün neredeyse kaçınılmaz olduğu bir düşmanı * altetmek için tek şansımız , bu düşmanın ortaya çıkmasının muhtemel olduğu şartlarda şiddetini artıran korku ve sanrılarımıza kulak verip oradan derhal uzaklaşmak veya savunma durumuna geçmektir. karanlıkta bir anda gelip geçen bir hayalet görüntüsü, türümüzün varkalım için beynimize kaydettiği bir erken uyarı sistemidir, deeyo mateeyalislee.

  • uzun yıllarım geçti burada. zor da olsa mezun oldum. yaşıtlarım işe girip çalışırken ben halâ son dersleri vermeye çalışıyordum. eğitim kalitesi falan tartışılabilir.

    ama,

    havasından mı suyundan mı bilmiyorum; mücadeleci, teslim olmayan, zorluklardan yılmayan, çalışkan biri yapar insanı. düşünce kalkmayı iyi öğretir. hayatta tek başına olduğunu kafana vura vura anlatır.

    iyi bir okul mudur bilmiyorum ancak iyi bir eğitim yuvasıdır.

    bir de, padişahları sevmez.

  • flörtleştiğimiz beyle bir iki aydır spor yapmak adına sahilde yürüyüşe çıkıyoruz. birbirimizi tanımaya çalışıyorduk ara ara da minik minik birbirimize iltifatlar ederek birbirimize de yürüyorduk. bu hafta sonu da yürüyüşe çıkalım dediğimde bana bir arkadaşının geleceğini söyledi. meğer o arkadaş sevgilisiymiş. (uzun süren bir sosyal medya stalk'undan sonra birkaç aydır sevgili olduklarını öğrendim) bu arada bu bey bana yürürken "yaaa belli bir yaştan sonra sevgililik çok zor hayatına kolay kolay birilerini alamıyorsun, bizim için de artık zorlaştı" gibi cümleler kuruyor ve asla sevgilisi olduğundan bahsetmiyordu. kızcağız da twitter'dan "tesadüf yoktur, doğru insan doğru zaman vardır" falan yazmış. eski ben olsa bu kıza çocuğun bana yürüdüğü mesajları atar, "uzak dur bu adamdan canım" der kendimce iyilik yapar birinin daha hayatını kurtarırdım. ama bu hemcinslerime de iyilik yaramıyor. en son bunu evli bir adamın bana yürüdüğü mesajlarını karısına attığım için "aile bütünlüğünü bozduğum" gerekçesiyle dava açıldı sjdkdkndkdmdöd. bu sebeple artık böyle iyilikler yapmıyorum valla kimse kusura bakmasın. sonuç olarak flörtümün ilişkiye dönüşmeme sebebi aslında zaten flörtümün bir ilişkisinin olmasıymış.

  • uçaklarda geçerli olmayan uygulama. sanırım gökyüzünde allah'a daha yakın olduğumuzdan olsa gerek bir tehlike arz etmiyor yakınlaşmak. ok.

  • islami kaynaklara göre insanlık tarihi 6-7 bin yıl civarındayken bu haberde ilk insan izinin 5.7 milyon yıl önce bulunduğu belirtildiğinden bilimsel olarak islamiyeti çökertmiş haberdir.