• paul austere göre olmayandır;

    "neden mutsuzsun ? dedi. mutsuz değil, beceriksizim dedim. sizin gibi, mutlu olduğumu sanmayı beceremiyorum. hepsi bu"
  • hipertansiyon anlatılan tıbbi bir toplantıdayız.

    anlatıcı haliyle hayat tarzı değişikliklerinin şart olduğunu, tuz kullanımının kısıtlanması gerektiğini ayrıca içinde fazlaca tuz bulunan zeytin, turşu vb yiyeceklerin yenmemesi gerektiğini söyledi.

    tecrübeli bir arkadaşımız karşı çıktı.

    - hocam onu yeme, bunu yeme hayat mı bu?

    anlatıcının cevabı muhteşemdi

    - arkadaşlar malesef öyle bir ülkede yaşıyoruz ki insanlar mutlu olmak için tek şanslarının yemek yemek olduğunu zannediyorlar. değil.
  • mutlu olmak bir yapı meselesi bence. bugün işte kankamla işe gitmek için otobüs beklerken sordum "mutlu musun" diye, "benim öyle çok mutlu bir yapım yok zaten" dedi. böyle kafama dank diye balyozla vurdular lan sanki sabah sabah.

    ben mesela yapı olarak mutlu bir insanım. arada çok büyük depresif zamanlarım oldu ama, sabah işe geldim diye mutlu olup sevinebiliyorum mesela. gittiğim bir yerlerde çaylar arasında ıhlamur görünce seviniyorum, genel olarak ıhlamur bulunan yerlerde mutlu olduğumu düşünüyorum. basit şeyler işte. genellikle yaşamaktan şikayetim yok ve "nalet gelsin la dünyaya" diye düşündüğüm zamanlar olsa da iyiyim yani. ki "nalet gelsin dünyaya" diye düşünmeden yaşayabilecek bi insan kalmamıştır da dünyada. amına koduk buranın. ama çektiğim sefillikten bile ekstra bi keyif alıyorum. yok çünkü, o an geri gelmeyecek tekrar. ve ben artık asla çok zengin olamayacağımı kabullendim. tüm zenginliğim kafamın içindekiler. mutlu olduğum anlar, anılarım, düşüncelerim falan. ki maddi açıdan olmasa da düşünsel anlamda çok daha zenginleşeceğimi biliyorum. çünkü bunu istiyorum ve bunun için çabalayacağım.

    her neyse işte, atlattığım onca şeyden sonra, hala gülüp eğlenebilmemi mutlu yapıma borçluyum diye düşünüyorum. zaten çok da mutlu bir yapım olmasaydı, şimdiye tatsız tuzsuz bi insan olup çıkmıştım. azıcık kafayı kırdım, zaman zaman da durgunlaşıyorum. eski zıpırlık filan gitti. yaşlandıkça hepimiz biraz mutsuzlaşıyoruz. holy yazmış bugün mutsuz olmak başlığına. ben de mutlu olmaya yazayım dedim. pozitife dökeyim derdimi, negatifi anımsatmayayım dedim.

    ben mutluyum abi. işsizken mutsuz muydum? dönüp bakınca değildim. dönemsel mutsuzlukları saymıyorum, onlar başka. parasal konular kafamı kurcalıyordu ve teyzem öldü. teyzem öldü lan insaf artık bırakın da mutsuz olayım. ama genel açıdan bakınca, iyiydim. şimdi işim var ve acayip mutluyum. optimist bakıyorum hayata. çünkü bir uğraşının olması, bir işe yaramak, bişey üretmek, bi sike derman olmak çokzel bişi. mutlu ediyor. sıkıntı sorun üzüntü yok mu? var. ama ben hep olur, halledilir, çözülür, sıkıntı yok diyorum, önemli değil diyorum. bunu söylemem gerektiği için değil, içimden öyle geldiği için söylüyorum. neyse işte, bir de acayip mutlu şarkılar dinliyorum. ayrılıklı acılı şarkılar dinlemiyorum. üzüntülü filmler izlemiyorum, üzülürüm diye hayvan belgesellerinden vazgeçtim lan. artık tarih ve bilim takılıyorum. mutluyum, iyiyim, süperim, oha çok güzelim falan diye kendimi motive ediyorum. ama mutlu olamıyorsanız, onlar ufacık şeyden bi sik çıkarıyo mutlu oluyo ben niye mutlu değilim falan diyorsunuz ya, yapı meselesi abi bu. sonradan edinilebilecek bişey değil işte. bünye üretiyo bunu.

    he bu endorfin siki de çok tehlikeli ayrıca. yüksek seviyede olmasına çok alışmamak lazım, düşünce adamın amına koyuyor. normalde çok da travma yaratmayacak, yahut üzmeyecek şeyler yapısal mutluları baya bildiğin depresyona falan sokuyor. toparlanması da öyle kolay olmuyor ayrıca. bir daha hiç mutlu olamayacakmış gibi hissettiğim çok dönem oldu. ama oldum la. öyle değilmiş o işler.
  • bugün öğleden sonra yağmur başladı. önce hafif hafif yağarken birkaç saat içinde sağanağa dönüştü. yağmuru çok severim ama, kapalı havalar beni biraz karamsarlaştırdığı için havanın kapatmasını istemem. bugün öyle olmadı ama. bugün içimde sanki bir sürü kuş cıvıldıyor gibi hissediyorum. neşe içindeyim. tepemde bir sürü sorun, yetiştirilmesi gereken onca iş, belirsizlikler orada durmuşlar ve bir köşeden bana “n’aber? buradayız biz.” dercesine el sallıyorlar. şimdi benim bu durumda “bezdim yahu, bıktım yaşamaktan” diye iç geçirmem ve bükülmüş dudaklarla stress içinde çalışıyor olmam gerekirdi. oysa ben bugün onlara “iyiyim, sizden n’aber?” dedim neşeyle gülümseyerek, sakince. öyle, kendiliğinden çıkıverdi ağzımdan. önce şaşırdılar; ardından “e biz ne olacağız?” diye sordular. “halledeceğim ben. sakin olun.” dedim onlara güvenle; çünkü halledeceğim.

    yaşamım boyunca bir sürü şey (gibi) hissettim. ayrık hissettim. bazen, her şeyle bütünleşmiş hissettim. çıkıntı gibi hissettim. bazen, herkes gibi, herkesle aynıymışım gibi hissettim. hiç gibi hissettim. bazen, her şeyi yapabilecekmişim gibi hissettim. bugünse, kendim gibi hissediyorum. bunun nasıl bir “şey” olduğunu anlatamam sanıyorum; çünkü ben, bir başkası olmanın, söz gelimi, siz olmanın nasıl bir şey olduğunu hiç deneyimlememiş olduğum için bunu nasıl anlayamazsam bir başkası da ben olmanın nasıl bir şey olduğunu hiç deneyimlememiş olduğundan bunu anlayamaz. duygular, düşünceler, fikirler, durumlar, yaşantılar anlatılabilir ve anlaşılabilir belki ama, benliğin bütünüyle ortaya konması ve kendi dışındaki benlikler tarafından bütünüyle anlaşılmasının olası olduğunu sanmıyorum. zaten bunun nasıl bir şey olduğunu henüz kendime bile anlatabileceğimi sanmıyorum. ha bunun bir önemi de yok zaten ama, bugünü mutlu hissederek geçirmemde bunun etkisinin de olduğunu düşündüğüm için paylaşmak istedim. sözü yine gereksiz uzattım.

    yaşamımın başka bir döneminde kendim için bu kadar çok şey yapmaya zamanım olmayabilir. yaşamımın başka bir döneminde öğrenmek için bu kadar geniş zamanlar bulamayabilirim. yaşamımın başka bir zamanında okulumdan evime yürüyerek dönemeyebilirim. o yüzden şimdi çok güzel. bunu seviyorum. burada olduğum için mutluyum. farkında olduğum için mutluyum. bir gün öleceğim ve kendim de bunu istiyorum ama, şimdi, tam şimdi var olmaktan mutluyum. yağmur çok güzel yağıyor. bugün çok güzel bir gün.
  • bu sabahki vaazımda bilgi ve öğrenmenin insanın kendi varoluşunu anlamlandırma çabasındaki önemini anlatıyordum.

    genç ve acemi bir mürit heyecanla soruyor:
    -nasıl yani? ben baba olunca araba sürmeyi bilmeyecek miyim?
    +öğrenmeden hiçbir şeyi bilemeyiz. bırak araba sürmeyi, mutlu olmayı bile öğrenmek zorundayız. hiçbir şey kendiliğinden gelmez bize.
    -anne peki lamalar korunmak için mi tükürür yoksa saldırırken mi?

    cemaat yine bildiğimiz gibi...

    dinleyenim yok diye düşünmeyi bırakacak değildim. kendime anlatmaya devam ettim.

    mutluluğun öğrenilebilir bir şey olduğunu düşünmem yetmiyormuş gibi, bir de mutluluk ve mutsuzluk kotamızın olduğuna inanıyorum. insan, ömrüne atanan mutlu ve mutsuz anları dilediği gibi önceliklendirerek dağıtıyor. adil bir dağılım yapamayıp da bir birim daha mutsuz olduğunda uçurumdan atlayıp depresyonun ağına düşüyor. gereksiz mutlu olduğunda ise kayıtsızlaşıp aptallaşıyor.

    2023 yılını değerlendirdiğimde tüm mutsuz olma hakkımı şubat ayında tüketmiş olduğumu görüyorum. mayısa doğru ara ara umutlanarak, biraz alternatiflerin hayalini kurarak, hafif hafif mutlanarak mutsuzluğumu dengede tutmayı başarmıştım.

    mayıstan sonra ise toksik pozitifliğin kucağına atladım. uzun süre deliksiz mutlu olmalıydım ki yılın ilk yarısındaki mutsuzluk oranını yakalamalı, denge noktasına ulaşmalıydım. yılın sonuna doğru hesaplarımı yaptığımda görüyorum ki ipin ucunu tamamen kaçırıp fazla mutluluktan delirme noktasına ulaşmışım. bu yaşta deliremem. benim çocuklarım var. en az 45 olmalıyım.

    bir hızla yerimden kalkıp buzluğa koşuyorum, "gelecek kaygısı"nı çıkarıp yemeyi düşünüyorum ama buzluğun teee ilerisinde kalmış bu. kolayda "yetersizlik" varmış, onu alayım diyorum. çözdürmeden moraran yerlerime sürerim diye düşünüyorum.

    işe yarıyor.

    herkesin acayip zeki olması, sadece benim bu kadar geri zekalı olmam canımı sıkıyor. hiçbir şeyi beceremiyorum gibi hissediyorum. emek emek yakaladığım bu ivme bir gün soluverecek diye korkuyorum. trafikteki kırmızıların biz yaklaşırken ardı ardına yeşile dönmesine rağmen yine de arzu edilen hıza ulaşamayız ya!
    bir çocuk çıkıverecek, bi kedi yola atlayıverecek gibi gelir. birisinin bu düzgün gidişatı bozacağına çok eminizdir.

    bir hafta kadar sürüyor bu bunalım. sonra diyorum ki "ameeeen ben de herkes gibiyim."
    sosyal medya linçlerini takip edip insanların saniyesinde ikiye ayrılıp çapsız bir fenomen uğruna kavga edişlerini seyrediyorum. neşem yerine geliyor.
    bi ben mal değilim ki herkes mal.

    al! dur yere yine mutlu olduk.

    son denememde,
    sabah halihazırda karga bokunu yemeden kalkan ben, bugün gereksiz bir saatte kalkıp spor yapıyorum. sıcak yatağımı terk etmek mecburiyeti yüzünden biraz hayata söverim diye umuyorum.

    erkenden spor yapıp duş almak yine mutlu ediyor beni.

    spor salonuna gidip yılın son ölçümünü yaptırayım diyorum bu sefer.
    ben ya ben! siporu yaşam sitili haline getirmiş ben! toplamda külo vermiş olmama rağmen yağ oranım artmış!!!

    "nasıl olmuş acaba böyle bi şeeey?" diye dehşete kapılmış bir şekilde soruyorum.
    "nasıl olmuş acaba böyle bi şeeey!" diye kıkırdayarak cevap veriyor.

    aşağılık piç!

    eve gelip barbili nevresimime yüzükoyun yatıp ağlamadan önce kara kaplı defterimi bulup belıns şiit'ime bakmak aklıma geliyor. şimdi dur yere, bütçe açığı verip yılın son günü depresyona mı girelim?

    muhasebecim destursuz odama giriyor.

    tek bir kalem bile üzüntüye yer kalmadığını, bunu dengelemek için çohmöhüm bir adamın ölmesinden başka yol olmadığını; bunun da maalesef yılbaşına kadar gerçekleşmesinin olası görünmediğini, bu riski alamayacağımızı, istersem yeni yılın ilk günü bu üzüntüyü en üst maddeye koyabileceğini ama önümüzde kalan 3 günü sakin ve stabil geçirmem gerektiğini tane tane anlatıyor.

    dikkatli gözler için mehmet şimşekle farklı dünyaların insanı olduğumuz anlaşılmıştır.
    benim hesaplarım tutar çünkü.
  • kesinlikle bisiklete binmek gibi bir şey değil. unutulabiliyor. mutlu nasıl olunur unuttum. insanlar nasıl mutlu olabiliyor? artık ninjayla oynarken bile mutlu değilim.

    bence insanların hayattaki en önemli amacı mutlu olmaktır. mutlu olmayı unutan kişi yaşamış veya ölmüş pek farketmiyor bana göre.
  • -yalnızca mutlu olmak istenirse, bu kolaydır. ama biz öteki insanlardan daha mutlu olmak istiyoruz, ki bu çok zordur. çünkü biz başkalarını olduklarından daha mutlu sanıyoruz. montesquieu.
  • "mutlu olmanın ilk yolu taklidini yapmaktan geçer!" ` :kinyas ve kayra `

    mutluluk, ne kadar bilinmeyenlerle dolu bir his. taklidini yapıp, mutlu olmak için bile kimin, nasıl mutlu olduğunu anlamak gerek. ama taklit yapmak da zordur hani. ben de mutluluğun taklidini yapmak isterim ama yapamam. sonu mutlu biten filmler izlerim. dışarıdan bakıldığında mutlu görünen insanların otobiyografilerini okurum, onlardan rol çalmaya çalışırım. aslında onlar da bir başkasının taklidini yaparmış, şaşırırım. gerçekten mutlu olan insan kimdir diye düşünürüm. mutluluğun azı ya da çoğu olur mu, bilemem.

    ben bazen mutlu olurum, tanımadığım insanların arasında. çoğu zaman da hakkımda pek az şey bilen ama çok şeylerini bildiğim kadınların yanında. her birine başka bir kenarının parçalarını verdiğim, mutluluk puzzlını tamamlamaya çalışan kadınların yanında. mutlu olurum, parçaları titizlikle yerlerine koyan hanım hanımcık kadınlarla. söylerim de bunu onlara, unutmam. ama puzzlın birçok parçasını kaybettiğimi söyleyemem, utanırım.

    mutluluk, eğer toptan fiyatına parakende olarak satılsaydı, almak için saatlerce sırada bekler ve kredi kartımın bütün limitini doldurana kadar alırdım, en löp tarafından. bencillik de etmezdim hani, yolda gördüğüm mutluluk fukarası insanlar da pay ederdim biraz biraz. belki mutluluğun tadına bir bakınca, mutluluk damarlarından vücutlarına hızlıca yayılınca, mutlu olmak için daha fazla istekli olurlar diye düşünürdüm. belki de mutluluğun tadı damaklarında kalınca, mutluluk zengini birini de bulamayınca arkamdan çok ağır konuşur, sürekli benim yolumu gözlerlerdi, bilemem.

    ama yine de mutlu olmak isterim, mutluluktan sarhoş olmak. taklidini yaparak ya da yaşayarak. bünyeme fazla gelen kısmını da dağıtarak.

    çok mutluluk sana, ne mutlu bana!
  • insan başkaları için, başkalarına bağımlı yaşadığı sürece mutlu olamaz. iyilik, güzellik, sevgi, kardeşlik falan hoş ama mutlu olmak istiyorsan hiçkimseyi takmadan kendin için yaşayacaksın bu işin yolu budur.
  • kaygisizca, dusunmeden, istemeden dudaklarinin geriye dogru cekilip yanaklarının hafifçe yükselmesiyle oluşan tebessüm.
hesabın var mı? giriş yap